Searched for method

Haksız Ticaret: İş Gününü 24 Saate Çıkaran Madde

Reading Time: 5 minutes

Kapitalist modernliği başlatan siyasi, ekonomik ve kültürel tarihi devrimlere, dördüncüsünü eklesek nasıl olurdu? Farmakolojik bir devrim. Çeşitli maddelerle – kahve, çay, çikolata – “masumca” başlayan, bunları kendi yaşam koşullarına uyarlamaktan sorumlu multi-milyar dolarlık düzenleyici rejim. İnsanların afyonunu unutun, gerçek uyuşturucular daha gayrimeşrulaştırılan bir sistemi desteklemek için herhangi bir ideolojiden daha fazlasını yaparlar.

17. yüzyılda ortalama bir İngiliz ailesi, günde kişi başı yaklaşık üç litre bira tüketiyordu. Çocuklar da dahil buna ve bira yapımı, ev işlerinin düzenli bir parçasıydı. Tarihçi Wolfgang Schivelbusch, 17. yüzyılda ve hatta 18. yüzyılda biranın ne kadar yaygın olduğunu duygusunu vermek için, “kural olarak kahvaltı, bira çorbasından oluşuyor” ifadesin kullanmıştır. Tıpkı Jordaens ve Rubens’in tablolarında olduğu gibi, bir bira, yumurta ve tereyağı.

17. yüzyılın ortalarında kahve, Doğu’nun egzotik bir merakı olarak görülerek keyifli ve hoş bir içecek anılmaya başlandı. O zaman, kapitalist toplumdaki rolünü belirlemek için güçlü bir özelliği vardı: Ayıltma. Alkolün insanı sarhoş yapmasına panzehir olarak kahve ayık hale getiriyordu. Burjuvazi bu olaya olumlu yaklaşıyordu. Hatta 1865’te Fransız tarihçi Jules Michelet, kahve “cinsel duyunun uyarılması için zihnin uyarılması” yerine “doğrunun beyaz ışığıyla gerçekliği aydınlatır!” diye betimliyordu. Fizikçi Colomb gibi muhafazakarlar ise kahvenin sinir sıvısını kurutmasından korkarken “genel tükenme, felç ve iktidarsızlığa” yol açacağına inanıyorlardı.

Bunlarla birlikte kahve, eski kalıplaşmış yapıların da bir şekilde yok olmasına vesile oldu. 1789’da Camille Desmoulins bir kafeden çete grubunu yönetti ve iki gün sonra Bastille’i aldı. Boston Çay Partisi bir kahvehanede planlanmıştı. İngiltere’de II. Charles, yapılan bir manifesto nedeniyle kahvehaneleri kapatmaya çalıştı, ancak kahve satıcılarının baskısı nedeniyle başarısız oldu. Kahveyi tamamen yasaklamanın çok zor olduğunu anladıktan sonra Büyük Frederick, halkı daha fazla muhalif yapmamak için din adamlarına özel kahve kavurma dersi verdirdi. “Kahve nereye girse, devrimi heceledi.” diyor W.H. Ukers.

Kahve tarihi üretiminde ulusal odak haline geldiği yerlerde, devamında çevresel yıkım oluştu

Kahvenin üretildiği yerler, kapitalist modernitenin kolonisi haline gelmeye başladı. Hollandalılar ve Fransızlar sırasıyla Java ve Haiti’ye köleler getirdi ve 18. yüzyılda Haiti dünyanın en büyük kahve ihracatçılarından (dünya kahvesinin yaklaşık yarısını sağlayan) ve köle ithalatçılarından (yılda 30.000 Afrikalı köle) oldu. 1793 Haiti köle isyanından sonra, üretimin merkezi Sri Lanka’ya taşındı. Sri Lanka ise 19. yüzyılın sonlarında kahve bitkileri için öldürücü bir mantar hastalığı olan “kahve pası”na kadar dünyanın en büyük kahve üreticisiydi. Hatta bu bitkisel salgın sadece burada değil, Hindistan, Java, Malezya, Sumatra’daki arazileri de yok etti. Bu ise Doğu Hindistan’daki İngiliz çay tekeli sayesinde çayın İngilizlerin milli içeceği olarak benimsenmesine yol açtı.

Haiti’nin düşüşünün Sri Lanka’nın yükselmesine neden olması gibi, Sri Lanka’nın düşüşü başka bir kahve gücünün doğmasına neden oldu. Brezilya, 1822’de sömürgelikten kurtulduğu için kahve oyununa girmiş ve daha sonra kahve üretimine köle ithalatı ile birlikte başlamıştı. Büyük ölçüde kahve sayesinde kölelik, Brezilya’da batı yarımküredeki diğer ülkelerden daha uzun süre kalacaktı. 1880’de Brezilyalı senatör Silveira Martins, “Brezilya kahve, kahve ise negrodur” dedi.

Köle ithalatı 1888’de yasaklandığında, São Paulo’nun kahve baronları hükümeti tarlalarda çalışmak için yoksul Avrupalıların, çoğunlukla İtalyanların göçünü desteklemeye ikna etti. Bu yeni koloni sistemi emek sistemi altında kahve üretiminin patlamasına neden oldu. Kahve kültürünün sırtında, Brezilya 1901’de dünyaya 16.3 milyon torba elden çıkardı ve diğer temel bitkileri, yağmur ormanlarının ekimini ihmal etti. 1920’lere gelindiğinde, büyük ölçüde kahve için daha fazla alan sağlamak adına yılda 3000 kilometrekarelik orman yok ediliyordu.

Kahve üretimi yoğun bir ulusal odak noktası haline geldiğinde, çevresel yıkım olmuştur. Bu nedenle kahve üretimi, Marx’ın kapitalist üretimin “zenginlik kaynaklarını, toprak ve emekçiyi tüketerek” geliştiği iddiasının açık bir örneğidir.

Daha sonraki dönemde Birleşik Devletler (1923’e kadar dünya kahvesinin yarısını tüketiyordu) ve liberal politikaların katkısıyla, bölgesel kahve üreticileri daha büyük şirketler tarafından satın alındı. General Foods Maxwell House‘u satın aldı, Nestlé Hills Brothers ve Chase & Sanborn‘u satın aldı, P&G Folgers‘ı satın aldı. Daha kaliteli ve düşük verimli arabica çekirdekleri yerine düşük kaliteli fakat daha yüksek verimli robusta çekirdeklerinin tercih edilmesiyle, büyük olan daha da büyüdü ve kahve de kötüleşti. Kahve devleri, ürünlerinin kalitesizliğini telafi etmek için reklama daha fazla yatırım yaptı. Hatta 1952’de Pan American Coffee Bureau şeklinde bir araya gelerek “coffee break” ifadesini icat ettiler ve yılda 2 milyon dolarlık bütçelerini radyo ve televizyona harcadılar.

Yeni kurumsal kahve reklam dünyasının bugünkü bakış açımıza göre en rahatsız edici özelliği, abartılan kadın düşmanlığıydı. Chock full o’ Nuts’s reklamındaki büyük puntolu yazıda “Erkekler! Buna olmasına izin verme!” diyor. Reklam setinde ayrıca, ““Bir erkeğin evi onun kalesidir! Evinizde iyi kahveyi içmeye hakkınız var ve eşinizin hizmet etme vazifesi var. Kadınsı cimriliğin kurbanı olma!” diye belirtiliyor. Chase & Sanborn “Kocanız bulursa” reklamlarıyla daha doğrudan bir tavır sergiledi. Yıllar sonra Alecia Swasy,Kadınlar reklamlarda her türlü kötüye kullanımı makul olarak kabul ederler çünkü birçoğu bunu evde duyar” sonuçlu araştırmasıyla, Proctor & Gamble’ın “reklamlarda ne kadar çirkin ve saldırgan olabileceğinin” sınırlarını çok bilinçli bir şekilde zorladığını keşfetti.

Gregory Dicum and Nina Luttinger, The Coffee Book: Anatomy of an Industry from Crop to the Last Drop

Kahve çekirdeklerinin bu şekilde değersizleştirilmesine karşı Alfred Peet ve Starbucks kurucuları gibi kahve meraklıları, 70’lerde ve 80’lerde ABD’ye yüksek kaliteli kahve ve Avrupa kahve yapma sanatını getirmek için mağazalar açmaya başladı. The Coffee Book’ta Nina Luttinger ve Gregory Dicum, kahvenin kimliğinin değiştiğinin ve “kahve çekirdeği ilgili nitelikleri olarak köken, kalite, işleme ve yetiştirme yöntemleri.” dikkat çekildiğinden bahseder. Bu noktada özel kahve üreticileri, ilk önce zanaatçıların bilgisizliğiyle daha sonra tüm bilgileriyle kahvenin diğer yönlerini metalaştırdılar. Kahve devlerinden tamamen farklı bir ürün satıyorlardı ve normal kahve pazarından özel kahve pazarının göreceli özerkliği bunu ortaya koyuyordu.

Kahve bizi uyanık tutuyor, uyarıyor, işimize makine gibi verimlilik sağlıyor

Oturup düşünürseniz özel kahve pazarında, bugünün meşalesi Starbucks gibi dalga geçilecek çok şey mevcut. 1996’da Orta Amerika kahvelerinin Hawaii’den yönlendirildiği keşfedildi, profesyoneller taklit kahveyi Kona’nın kendisinden daha iyi tanısa da üreticileri Hawai Kona kahvesi olarak markaladı. Bugün en pahalı kahvelerden biri ise Asya Palmiye Misk kedisinin dışkısından elde edilen Kopi Luwak’tır. Ve tabii ki hemen hemen her özel kahveci, çekirdek kahve satın aldığınız takdirde yerli halkları aynı anda yoksulluktan kaldırabilir ve gezegeni kurtarabileceklerini vadetmeleri için diğerleri ile kıyasıya bir rekabet içinde olurlar. Ne var ki, yeşil kapitalizmin iddiaları, eski kahve dünyasında olduğu kadar şişirilmiş ve iğrenç değildir.

Özel kahve sanatçılarının şahin kesildiği en saçma enstrüman de toplumun gerçek bir ihtiyacını karşılamaktadır: Sosyallik. Starbucks‘ın hızla büyümesinden zevk alan CEO Howard Schultz, mağazalarının sosyolog Ray Oldenburg’un ifadesiyle “third space” yani “üçüncü alan” ihtiyacını karşıladığını düşünüyor. “Üçüncü alan” ne iş ne de evdir, hem yabancılaşma hem de yalnızlıktan kaçmak için bir umumi alan. Hani niye kişisel olarak gelişiyoruz diye bir sitem vardı, bu argümana cevap olarak yalnız kalmadan toplumsal yeniden üretim gibi.

Araştırmalarım sırasında farklı bir terime denk geldim: “kafeinizm“. 1980’de kafeinizm terimi Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders‘a eklenmiş, fakat kısa süre sonra kaldırılmış. Gerçek şu ki kahve bağımlılık yapıcı ancak büyük ölçüde zararsız. Fakat kapitalizm tarihi boyunca zararsızlığı pazarlanmıştır. Luttinger ve Dicum, “kahve her zaman sanayileşmenin canavarlaştırılması için mükemmel bir tamamlayıcı olmuştur” diyor.

Kahve bizi uyanık tutuyor, uyarıyor, işinize makine gibi verimlilik sağlıyor. 1942’de To Think of Coffee’nin yazarı olan Margaret Meagher, istenmeyen bir eleştiride kahvenin işlevini uygun bir şekilde tanımladı: “Kahve, insanlığın iş gününü 12’den 24 saate kadar genişletti. Tempo, karmaşıklık, modern yaşamın gerginliği, beyin aktivitesini uyarma mucizesini –kötülük, alışkanlık yaratan son etkiler olmadan– gerçekleştirebilecek bir şey.” Avrupa’ya ilk getirildiğinde ilaç niyetine kullanılan kahvenin üretimi, küresel iklim değişikliği ile tehdide uğruyor. Mevcut gidişatta, kahve yetiştiriciliğine uygun arazi miktarı 30 yıl içinde yarıya inecek. Kahve olmayan bir dünya hayal etmek zor, özellikle de şu anda geçimini kahve yetiştiriciliğinden sağlayan kırsaldaki 20 milyon aileyi düşündüğümüzde. Ama o zaman da, çok daha yıkıcı olacak kapitalizmin kendi erozyonu ve diğer sayısız etkilerini anlamak zor.

Çocuklarınıza Mühendisliği Sevdirecek Ücretsiz 44 Dyson Deneyi

Reading Time: 2 minutes

Bir öğretmenseniz veya bütün yazı evde çocuğunuzla geçiren bir ebeveynseniz ihtiyaç duyduğunuz şey, bilinçli bir şekilde planlanmış eğitici projeler ve içeriklerdir. Dyson, balonla çalışan bir araba yapmaktan spagetti’den bir köprü inşa etmeye kadar, evde denemek için 44 mühendislik ve bilim deneyi paylaştı. Bu bilimsel 44 deney, bu yazlık sorununuza çözüm olacak.

James Dyson Vakfı ve Dyson mühendislerinin bilim ve fiziğin temel prensipleri çerçevesinde hazırladığı ve balon, plastik şişe, bulaşık sabunu, yumurta gibi basit ev eşyaları ile yapılabilen ücretsiz 44 mühendislik ve bilim deneyi setini indirebilirsiniz.

Örneğin bir proje, bitkisel yağ, gıda boyası, Aspirin tableti ve bir el feneri kullanarak bir lav lambasının nasıl yapılacağını öğretiyor. Aspirin tableti, sudan daha hafif olan CO2 kabarcıklarına neden olur ve bu kabarcıklar yükselmeye başlar. Yükselirken renk damlacıklarını da yukarıya doğru çeker ve tam bu süreçte bir de el fenerini şişeye doğru tutarak bakın.

Başka bir proje, bir yumurtayı kırmadan bir cam şişeye nasıl sokabileceğinizi öğretir. İşin sırrı, proteinleri parçalamak ve elastik hale getirmek için yumurtayı sirke içinde bekletmektir. Ayrıca şişeyi önceden ısıtırsanız, böylece soğudukça içerideki hava sıkışır ve yumurtayı içine emer.

Bu proje aslında 2016 yılında yayınlanmıştı fakat Dyson karantina döneminde tekrar öne çıkarmaya başladı. Gerçekten de şu anda evden öğrenen milyonlarca çocuk için, deneyler ilgi çekici ve yerinde görünüyor.

Yedi ve üstü çocuklar için uygun olan deney kartları, her zorluğa göre bir yöntemle gerekli malzeme listesi, nasıl tamamlanacağına dair ipuçlarıyla ve nasıl çalıştığının bilimsel bir açıklaması ile birlikte verir. Bazıları ebeveyn denetiminde olduğu sürece anaokulu öğrencisine bile uygun gözüküyor. Deneylerin full paketini ücretsiz indirmek için Dyson Vakfı’nın sitesini ziyaret edin.

Temiz Kalkınma Mekanizması (CDM) Nedir? Ne işe yarar?

Reading Time: 2 minutes

İklim değişikliği ile adı çokça geçen Temiz Kalkınma Mekanizması (CDM Clean Development Mechanism) nedir? Kyoto Protokolü’nün 12. maddesinde tanımlanan Temiz Kalkınma Mekanizması (Clean Development Mechanism), Kyoto Protokolü (Ek B Tarafları) kapsamında emisyon azaltma veya emisyon sınırlama taahhüdü bulunan bir ülkenin gelişmekte olan ülkelerde emisyon azaltma projesi uygulamasını sağlar. Bu tür projeler, her biri bir ton CO2’ye eşdeğer olan satılabilir Sertifikalandırılmış Emisyon Azaltma (CER) kredileri kazanabilir ve bu da Kyoto hedeflerini karşılamaya sayılabilir.

Nasıl yani, daha az CO2 üreten para mı kazanacak?

Kyoto Protokolü’ne göre, her gelişmiş ülkenin yani Annex I Tarafaları’nın bir karbon dioksit salınım azaltma hedefi vardır. Örneğin, Almanya 2030 yılına kadar karbon salınım derecesini 1990’lara göre %55 azaltması gerekiyor. Bir Temiz Kalkınma Mekanizma (CDM) projesi, örneğin, güneş panelleri kullanma veya daha enerji tasarruflu kazanların kurulumunu yapan kırsal bir elektrifikasyon projesini içerebilir.

Temiz Kalkınma Mekanizması, sürdürülebilir kalkınma ve emisyon azaltımlarını teşvik ederken, sanayileşmiş ülkelere emisyon azaltma veya hedeflere ulaşma konusunda esneklik kazandırıyor. Diyelim ki Almanya 2030 hedefine ulaşamayacağını düşünüyor, o zaman Annex (ek) B ülkelerinden birinde mesela Çin’de proje yapıp CER kredisi kazanabilir. Ya da kendi ülkesinde karbon salınımı azaltımının maliyeti oldukça yüksekse, bu hedefine tamamen Annex B ülkelerinde mesela Çin’de gerçekleştirdiği projelerle ulaşabilir. Şu anda Çin’e olan talep gibi bir politika haline gelebilir, hem de ülke o pazara girmiş olur.

Diyelim ki başka bir Annex I ülkesi mesela İtalya bu hedefe ulaşamayacağını düşünüyor, o zaman başka bir ülkeden para ile CER kredisi alarak çözüm bulabilir. Bu noktada belli bir pazar oluşmuş oluyor, hatta Londra Karbon Borsası (CTX) bunun ilk örneğidir. Protokol’ün asıl amacı yine kapitalist politikalar yüzünden sendelenmiş oluyor. Bu da ortaya güvenlik problemi çıkarmış oluyor.

Türkiye Kyoto Protokolü’nde mi? Ek B listesinde yer alıyor mu?

Türkiye aslen UNFCCC’nin Ek I ve Ek II’de listelenmiştir. Eklerdeki listeye itiraz ettiği için Sözleşmeyi onaylamayı reddetti. 1997 yılında, Ek I ve Ek II’nin Türkiye’yi kaldırmak üzere değiştirilmesine ilişkin bir teklif sunuldu. Bu teklif üzerinde fikir birliğine varılamamasına rağmen, uzlaşma sağlanmış ve 2002 yılında yürürlüğe giren bir değişiklik Türkiye’yi Ek II’den kaldırmıştır. Protokol kabul edildiğinde BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi tarafı olmayan Türkiye, Protokolün Ek-B listesine dahil edilmemiştir.

Kyoto Protokolü nedir?

Kyoto Protokolü, küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda mücadeleyi sağlamaya yönelik uluslararası tek çerçeve. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi içinde imzalanmıştır. Bu protokolü imzalayan ülkeler, karbon dioksit ve sera etkisine neden olan diğer beş gazın salımını azaltmaya veya bunu yapamıyorlarsa karbon ticareti yoluyla haklarını arttırmaya söz vermişlerdir. Protokol, ülkelerin atmosfere saldıkları karbon miktarını 1990 yılındaki düzeylere düşürmelerini gerekli kılmaktadır. 

Paris iklim Anlaşması’nın Modern Topraklarda İlk Başarısı

Reading Time: 2 minutes

27 Şubat 2020’de Londra Heathrow Havalimanı‘nı genişletme planları, Birleşik Krallık Temyiz Mahkemesi tarafından çevre gerekçesiyle yasa dışı ilan edildi. Temyiz Mahkemesi, İngiltere Hükümeti’nin 2016 Paris iklim Anlaşması uyarınca yapılan taahhütleri dikkate almadığını tespit etti.

İngiltere Hükümeti, Heathrow’un ‘Havaalanları Ulusal Politika Bildirgesi‘ aracılığıyla üçüncü bir pist geliştirmeye başladı. Hükümetin bu üçüncü pist projesine çevreci gruplar dava açmış daha sonra da İngiltere Hükümeti lehine karar veren istinaf mahkemesine taşınmıştır. Yerel sakinler, konseyler, Londra belediye başkanı ve Greenpeace de dahil olmak üzere çevreci gruplar davayı Temyiz Mahkemesi’ne getirmiştir.

Boris Johnson üçüncü pisti reddeden bir aktivist ile, 2013.

İngiltere Hükümeti, Havaalanları Ulusal Politika Bildirisi’ne göre Ulusal İklim Değişikliği Yasası emisyon hedeflerinin dikkate alındığını kabul etmiştir. Mahkeme, İklim Değişikliği Yasasının İngiltere’nin sera gazı emisyonlarını 2050 yılına kadar 1990 seviyelerine kıyasla %80 oranında azaltması için bir ‘karbon hedefi’ belirlediğini belirtti. Bu, 2008 yılında 2°C olan küresel sıcaklık değişimi sınırıyla tutarlıydı. Mahkeme daha sonra, Paris İklim Anlaşması’nın, küresel ortalama sıcaklıktaki artışın sanayileşme öncesi seviyelerin 2°C altına ve 1,5°C üstüne kadar sınırlama çabalarını sürdürme konusunda kararlı bir taahhütte bulunmasını yineledi.

Üçüncü bir pist ekleyerek Heathrow’u genişletmenin gerekli olmadığını, bunun sonucunda hükümetin politik bir kararı olduğunu mahkeme vurguladı. Mahkeme ayrıca, Heathrow’un pist genişletmesini destekleyen ulusal politikaların Paris iklim Anlaşması taahhüdüyle uyumlu olmadığına ve anlaşma değişmedikçe kabul edilebilir olmadığını belirtmiştir. Heathrow Havaalanı ise yargıtaydaki karara itiraz edeceğini duyurdu.

Bu karar, bir mahkemenin Paris Anlaşması temelinde ulusal bir havaalanının genişletilmesinin ilk kez durdurulduğunu gösterir. Karar, belirli koşullar altında hükümet politikalarının Paris Anlaşması ışığında gözden geçirilmesi gerektiğini vurguladı.

Kararın Hollanda İçin Örnek Oluşturması

Bu kararın, diğer havaalanı genişletme planları için, örneğin Hollanda’daki Schiphol Havaalanı‘nın üzerinde sonuçları olabilir. Schiphol Havaalanı, Lelystad’da ek bir havaalanı açmayı planlıyor. Çevre grupları, Schiphol Havaalanı’nın genişleme planlarına itiraz etmek için yasal olasılıkları araştırıyor ve Temyiz Mahkemesi tarafından verilen kararı yakından inceleyeceklerini belirtiyorlar. Hollanda’da ise daha temiz yakıtlar üretecek bir tesis için BP tarafından çevre izni başvurusunun, ekstra CO2 emisyonu ile sonuçlanabileceği için Paris iklim Anlaşması kapsamında test edileceği açıklanmıştı. Bunun sonucu 2020’de belli olacak.

En Büyük Havalimanına Sahip Türkiye’de Durum

Dünyanın geri kalanında durum bu haldeyken, İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı’ndaki ikinci bir pist yapımı Istanbul Havalimanı’nı rekor sürede bitiren yükleniciler tarafından uzun süredir devam ediyor. İngiltere’de mahkeme, Paris İklim Anlaşması’nı gerekçe göstererek pistin gerekli olmadığına ve durdurmasına kara verirken dünyanın en büyük havalimanına sahip metropolitan bir şehir ikinci bir pisti uzun zamandır bekliyor. Bu ise çeşitli aksaklıklarına hatta uçak kazalarına sebebiyet veriyor. Peki, İngiltere’de gerekli olmamasına rağmen planlanan ekstra bir pist ile Istanbul’da ihtiyaç olmasına rağmen yapılmayan pist aynı zihniyetlere örnek değil midir?

10 Best Museums To Visit in Turkey

Reading Time: 5 minutes

Turkey is quite rich country with museums as that area hosted many great civilisations in the history. There are valuable artworks that shed light on history and many valuable museums where these works are together. Also, it is very difficult to put them in numbers. I would like to list my favorite museums in below.

Museums in Turkey

I like to visit the museums that reflect the traces of history to the modern day. There are many museums that host millions of artifacts in the every corner of Turkey. I think you should go and see these values. The traces of many civilizations that have existed in this geography for centuries can still be seen in these museums. I share with you the 10 must-see museums that I have enjoyed and impressed.

Şanlıurfa Museum – Şanlıurfa

Urfa Man: The oldest naturalistic life-sized sculpture of a human, Şanlıurfa, Turkey 2019.

The largest and most impressive museum among the museums in Turkey, I would say. Sanliurfa Museum, which contains many valuable artifacts from Stone Age, Neolithic Age, Bronze Age to Roman Period, is one of the museums to be seen. I just visited it on February, 2019 and it is located in the city center of Sanliurfa. I will also recommend you to visit the world’s first temple Göbeklitepe that is 20 mins to city by car.

Şanlıurfa Museum entrance fee: 1 EUR /  Free if you have a museum card.

Zeugma Museum – Gaziantep

Zeugma Gypsy Girl, Gaziantep Turkey 2019.

The gypsy girl is the shinning star of the museum. The mosaic on the floor from the rescue of Belkıs ruins attracts the attention of the visitors. The mosaic exhibited in a special room astonishes those who see it with its smallness. After visiting museum, you should definitely enjoy the Antep cuisine.

Gaziantep Zeugma Museum entrance fee : 4 EUR  /  If you have a museum card free of charge.

Bodrum Underwater Archeology Museum – Muğla

Bodrum, Muğla Turkey 2016.

 The Bodrum Naval Museum is one of the best examples of living museums. The museum, which is located in Bodrum Castle, exhibits the maritime works from the the period of knights. You can visit Uluburun shipwreck and thousands of underwater works and it is a museum that smells of history. By the way, you should enjoy Bodrum and its surroundings from Bodrum Castle. 

Bodrum Underwater Archeology Museum entrance fee: 3 EUR, over 65 and under 18 free of charge / Free if you have a museum card.

İstanbul Toy Museum – Istanbul

If you want to return to those beautiful days in your childhood, you must visit here. Istanbul Toy Museum has on display 4,000 toys and miniatures from Turkey and abroad; many of the exhibits are antiques, some of which date back nearly 200 years. The museum offers the history of world to the visitors with more fun and catchy learning methods.

Istanbul Toy Museum entrance fee: 1,5 EUR.

Burdur Museum – Burdur

I call it the big museum in the small city because I was not expecting that much. You may be interested in the sarcophagi and statues in the garden. I especially recommend you to examine carefully the works of Kibyra. 

Burdur Museum entrance fee: 1 EUR /  Free if you have a museum card.

Ephesus Museum – Izmir

Turkey’s most visited museum in the historical area would be great to visit. The statues, old coins and jewellery are very interesting. Especially, Ephesus Artemis statue, Eros and Egyptian priest statue were the ones that fascinated me.

Ephesus Museum entrance fee: 2 EUR /  If you have a museum card free of charge.

Rahmi Koç Museum – Istanbul

Rahmi Koç Museum Istanbul, Turkey 19 May 2016.

It’s a place you won’t want to go out for hours when you are in. It is a perfectly designed museum, from underwater to Fenerbahçe Ferry, from model vehicles to observatory. Also, it is one of the main places to be seen in Istanbul.

Rahmi Koc Museum entrance fee. 3 EUR, 1 EUR for students.

Göreme Open Air Museum – Nevşehir

Cappadocia Open Air Museum, Nevşehir Turkey 2019.

Gorgeous Open Air Museum is a must-see museum on list. The museum, which can be reached within a 15-minute walk from the town center of Göreme, is impressive. You should visit the Tokalı Church with its particularly interesting frescoes. It is one of the most special places of Cappadocia.

Göreme Open Air Museum entrance fee: 8 EUR /  If you have a museum card, it is free.

Anıtkabir Museum – Ankara

If you want to have some idea about Turkish nation, it is great stop to see the late-history and see great Mausoleum of a man who modernized Turkey. Also, there is an underground museum to view Ataturk’s life and accomplishments.

Anıtkabir Museum entrance fee: Free.

Museum of Anatolian Civilisations – Ankara

This fascinating museum (Anadolu Medeniyetleri Müzesi) contains over 200,000 historic pieces of which only a fraction can be displayed at one time. Exhibits in the museum starts from the Palaeolithic era, and continue chronologically through the Neolithic, Early Bronze, Assyrian trading colonies, Hittite, Phrygian, Urartian, Greek, Hellenistic, Roman, Byzantine, Seljuq and Ottoman periods.

Museum of Anatolian Civilisations entrance fee: 6 EUR /  If you have a museum card, it is free.