Posts in Education

A Brief History of CLIL

Reading Time: 3 minutes

Content and Language Integrated Learning (CLIL) is an approach or method which integrates the teaching of content from the curriculum with the teaching of a non-native language. For Puffer (2007), it refers to an educational setting where language other than the student’s mother tongue is used as a medium of instruction. It also covers a wide range of educational practices and settings whose common denominator is that a non-L1 is used in classes other than those labelled as ‘language classes’ (Snow et al., 1997). Although the term of CLIL was adopted recently in 1994, some authors even return to the history of the Akkadians around 5,000 years ago (Hanesová, 2015). To better understand today’s CLIL methodology, it is necessary to look at history for its roots and evolvement.

The History of CLIL

The acronym of CLIL was first used in 1994 at the University of Jyväskylä in Finland by David Marsh (Coyle et al., 2010), yet the concept was already being used. Approximately 5000 years ago, the defeat of Sumerians led Akkadians to learn the local Sumerian language for instruction. In the following times, history hosted multilingual societies living in the same territories. For those groups of people living in the same area and more developed regions, bilingualism or plurilingualism turned to be an advantage. People who want to learn a foreign language have to go to the country that the target language spoken or hire a teacher.

Using a foreign language for teaching content was popular as early as in Ancient Rome, where children were educated in Greek, which opened new possibilities for them (Coyle, Hood, Marsh, 2007). So, the tradition of bilingual education has a long history in countries with more than one official language, e.g. in Luxembourg taught German and French. Also, the importance of learning foreign languages in their real contexts and enriching the meaning with the content was highlighted by two pedagogues J. A. Comenius (1592–1670) and Matthias Bel (1684–1749).

In the mid-1960s, one of the first usages for L2 instruction in the French language took place in Canada and it was applied for a kindergarten by a group of people living in Quebec. The programme immersing students in a foreign language was derived and implemented in other schools. In successive decades, the phrase ‘immersion’ teaching was used to refer to bilingual education. Some teachers in the USA and England applied the integration of content and language in CBI and Bilingual Education Programmes.

That spread jumped into European language policy, and in 1978, European Commission (EC) focused on “encouraging teaching in schools through the medium of more than one language” (Marsh, 2002, p. 51).  In 1983, European Parliament deployed EC to develop the programme for better foreign language teaching. The more schools started to teach some subjects in foreign languages, the more content was used in the means of foreign language teaching. CLIL suited EU multilingualism in terms of educational and political driver and the term CLIL was coined in 1994. 

2005 was the year that Marsh attempted for CLIL as “a general ‘umbrella’ term to refer to diverse methodologies which lead to dual focussed education where attention is given to both topic and language of instruction” (Kovács, 2014, p. 48-49). In consecutive year’s Eurydice Report, there were 30 European countries experiencing CLIL while the year of 2016 numbers were 38.

Coyle and associates (2010) rightly describe that CLIL is not merely a convenient response to the challenges posed by rapid globalization; rather, it is a solution that is timely, which is in harmony with broader social perspectives, and which has proved effective. With the Industrial Age, the power of global change accelerated the timing of that solution by the emerging technologies. The innovation of EURAB, 2007’s ‘Knowledge Triangle’ started to bring full-frame technology into the classrooms. Information and Communications Technologies on CLIL (ICT) differentiated the environment of bilingual education both from learner and teacher perspectives.

Çocuklarınıza Mühendisliği Sevdirecek Ücretsiz 44 Dyson Deneyi

Reading Time: 2 minutes

Bir öğretmenseniz veya bütün yazı evde çocuğunuzla geçiren bir ebeveynseniz ihtiyaç duyduğunuz şey, bilinçli bir şekilde planlanmış eğitici projeler ve içeriklerdir. Dyson, balonla çalışan bir araba yapmaktan spagetti’den bir köprü inşa etmeye kadar, evde denemek için 44 mühendislik ve bilim deneyi paylaştı. Bu bilimsel 44 deney, bu yazlık sorununuza çözüm olacak.

James Dyson Vakfı ve Dyson mühendislerinin bilim ve fiziğin temel prensipleri çerçevesinde hazırladığı ve balon, plastik şişe, bulaşık sabunu, yumurta gibi basit ev eşyaları ile yapılabilen ücretsiz 44 mühendislik ve bilim deneyi setini indirebilirsiniz.

Örneğin bir proje, bitkisel yağ, gıda boyası, Aspirin tableti ve bir el feneri kullanarak bir lav lambasının nasıl yapılacağını öğretiyor. Aspirin tableti, sudan daha hafif olan CO2 kabarcıklarına neden olur ve bu kabarcıklar yükselmeye başlar. Yükselirken renk damlacıklarını da yukarıya doğru çeker ve tam bu süreçte bir de el fenerini şişeye doğru tutarak bakın.

Başka bir proje, bir yumurtayı kırmadan bir cam şişeye nasıl sokabileceğinizi öğretir. İşin sırrı, proteinleri parçalamak ve elastik hale getirmek için yumurtayı sirke içinde bekletmektir. Ayrıca şişeyi önceden ısıtırsanız, böylece soğudukça içerideki hava sıkışır ve yumurtayı içine emer.

Bu proje aslında 2016 yılında yayınlanmıştı fakat Dyson karantina döneminde tekrar öne çıkarmaya başladı. Gerçekten de şu anda evden öğrenen milyonlarca çocuk için, deneyler ilgi çekici ve yerinde görünüyor.

Yedi ve üstü çocuklar için uygun olan deney kartları, her zorluğa göre bir yöntemle gerekli malzeme listesi, nasıl tamamlanacağına dair ipuçlarıyla ve nasıl çalıştığının bilimsel bir açıklaması ile birlikte verir. Bazıları ebeveyn denetiminde olduğu sürece anaokulu öğrencisine bile uygun gözüküyor. Deneylerin full paketini ücretsiz indirmek için Dyson Vakfı’nın sitesini ziyaret edin.

Grice İşbirliği İlkesi Nedir? Konuşmada Beklentilerimizi Artırır mı?

Reading Time: 3 minutes

Günlük hayatta herkesin karşılıklı dil değişimini engellememesi ve aksine kolaylaştırması beklenir. Konuşma sırasında her katılımcı, konuşma hedeflerine ulaşmak için uygun bir katkı yapmaya çalışır. Karşılığında ise diğer taraftan rasyonel, işbirlikçi ve hedefe yönelik katkı yapmasını bekler. Böylece, işbirliği beklentiyi arttırır. H. Paul Grice, bu genel kuralı İşbirliği İlkesi (Cooperative Principles) olarak adlandırmaktadır.

Bu ilke, ifade edilen şeyin, konuşmanın amacı ve yönü doğrultusunda, gereken zamanda ve gerektiği kadar söylenmesini açıklar ve dört alt kategoriye ayrılır. Bunlar nicelik, nitelik, bağlantı ve tarz ilkeleridir. Nicelik, konuşmaya gerekli katkının yapılması ilkesidir. Bu ilkeye göre bilgi, ne gereğinden az ne de fazla olmalıdır. Evet, fazladan verilen bilgi de bu kuralı ihlal ediyor. Nitelik, yanlış olduğuna inanılan bir bilginin konuşma esnasında aktarılmasını ifade eder. Bağlantı ilkesi, konuşmada konu dışına çıkılmamasına, alakasız sözler söylenmemesine işaret eder. Tarz ilkesi ise, ifadenin açıklığıyla ilgilidir.

Grice‘a göre bu ilkelerden herhangi birini yerine getirmediğimizde işbirliği kuralını ihlal etmiş sayılıyoruz. Konuşmanın amacı, iletişim sürecinde başka bir noktaya evrilebileceği gerçeği var ama bu Grice işbirliği ilkesinden farklı bir şey. İroni yapma, espri yapma, dalga geçme ve istenmeyen durumdan kaçma da Grice’a göre bu ilkeleri ihlal ediyor. Bazı edimbilimcilere göre ise bağlantı ilkesi (maxim of relation) gereklidir.

Günümüzü baz aldığımızda ise Grice’ın işbirliği ilkesi birçok probleme çözüm oluyor gibi. Madalyonun diğer yüzüne bakarsak sadece bağlantı ilkesinin olması veya bazı ilkelerin ihlal edilmesi günü kurtarmamızı sağlıyor. Buna farklı perspektiflerden bakmak için gelecek 3 başlıkta teknoloji, Türk kültürü ve ilişkiler açısından inceleyeceğiz.

“Şimdi, Yapmak İstediğiniz İşlemi Birkaç Kelimeyle Belirtin…”

Bu cümleyi banka veya telefon operatörü çağrı merkezini aradığımızda duyuyoruz genelde. Yapmak istediğimiz şeyi nicel ve bağlantı ilkelerine uygun belirtmezsek amacımıza ulaşamıyoruz. Ya da chatbot iletişim kanallarında yazdığınız anahtar sözcüğe göre sizin beklemediğiniz bir cevap verebiliyorlar. Esasında söylediğiniz şey, Grice işbirliği ilkesi ne uygun olmasına rağmen chatbot anlamıyor ve bu yüzden o kapsam dışına çıkıyor. Teknoloji, kurallara uyan-uymayan ifadeleri anlamakta zorluk çekerken insanoğluna ise bu anahtar kelimeleri kullanmak zor veya sıkıcı geliyor.

via GIPHY

Tam bu noktada iki rolün birbirinden uzaklaşması işi zorlaştırırken yakınlaşması iletişim sürecini etkili kılıyor. Yani teknolojinin daha kapsamsal bir dile sahip olması, retorik dili anlayabilmesi, koşullandırmanın çeşitlenmesi ve insanın ifadesini kısa, açık bir şekilde amacına uygun söyleyebilmesi. Böylece, Grice ilkesi ile konuşmada işbirliği ve akabinde beklenti artar.

“Hayır, istemiyorum.”

Demek yerine “Yemek yer misin?” sorusuna “Ya esasında 2 saat önce başka bir arkadaşımla yemek yemiştim” olarak cevap verebiliyoruz. Ya da “nasılsın?” sorusuna “saol, teşekkür ederim” dediğimizde ne anlama geliyor? Kibar bir millet olabiliriz ama neden başta bir şeyi amacına uygun yapmıyoruz? Teknoloji konusunda olan sıkıcılık bir faktör olabilir. Türkçe ne kadar zengin bir dil ya da ne kadar fakir bir dil olduğu başka bir faktör olabilir. Anlatmak istediğimiz şeyin başkasında ne anlama geldiğini etkileyen kültürel denge de başka bir faktör olabilir. Buraya kadar bahsettiklerim nicel, bağlantı ve tarz ilkeleriyle ilgili.

Bir de iletişim sürecinde kullandığımız üçüncü kişi zamiri ve beden dili var. Türkçede üçüncü kişi zamirlerinin he/she/it diye ayrılmaması gündelik hayatı daha pratik yapması ve bütüncül bakış açısı katarken aynı zaman belirsizliğe neden olurlar. Beden dili açısından, bir şeyi istemediğimi belli etmek için kafamı salladığımda bazı yabancı arkadaşlarımın bunu anlamadıklarını farkettim. Bu Grice işbirliği ilkesine dahil olmasa da iletişim sürecini etkileyen faktör.

H. Spencer’ın rahatlama kuramında gülme, insanın içinde biriken sinirsel enerjinin boşaltılması sonucu oluşur. Bizi güldüren Nasreddin Hoca, 13. yüzyıldan bu yana anlatıla gelen kültürel bir zenginliğimiz. Peki, bu fıkralar Grice’ın işbirliği ilkesine uyuyor mu? Hayır, birçok durumda ihlal ediyor. Hikayelerde, kahramanlar, konuşmalara gerçek ve istenen katkıyı sağlamaz. Beklediği cevaplarla karşılaşamayan dinleyici ise aykırılık karşısında güler. Coşar ve Usta, “Bu gülüş, düşündüren, sorgulayan, yanlışı yıkan, görevci olmasıyla değerli, milli ruh taşıyan evrensel bir gülüştür” diye belirtiyor. Grice’ın ilkelerine uymayan konu ile bağlantısız yeterince bilgi vermeyen bu fıkralar, aksine daha akılda kalıcı mesaj veriyor.

“Artık beni anlamıyorsun!”

Dil faaliyetinin nihai hedefi, iletişim ortamında bir anlam üretmektir. Peki, ilişkilerimiz ne kadar anlamlı ve ne amaçla kuruluyor? Uzun ilişkiler, bazen beklentiyi arttırıp hayal kırıklığı ile sona gelebiliyorken bazen de bu iletişimi daha da sağlamlaştırıyor. Bir eğitim bilimleri dersimde hoca, ilişkilerimizde kriz anını eğlenceye dönüştürerek aşabiliyorsak o ilişki sağlamlaşmıştır demişti. Bu doğrultuda, dilin karşı tarafa yeteri derecede, doğru ve alakalı bilgi vermesi sonucunda verilen anlam yükü veya beklenti, tam tersine saniyeler içinde Grice ilkeleri ihlal edilerek yıkılmaz hale geliyor. Peki, konuşmada işbirliği beklentiyi artırıyor, ya beklentilerimiz?

Dil olmadan ilişki kurmak imkansız. Bir insanla ortak zevklerimizin olup olmadığını konuşarak anlayabiliriz. Bir sorun olduğunda karşı taraf ile iletişim kurup sorunu anlayabiliriz. Buraya kadar hep anlam faktöründen bahsettik, bir de ne hissettiğimiz var. Leibniz’te bulanık, karanlık düşünme, duyma ve istencin yanında olma anlamına gelen duygu ve duygularımız. Charles Dickens’ın Büyük Umutlar‘ında dediği gibi bazen kapıyı kapatıp yalnız kalmak, en güzel şey oluyor. Peki, konuşmuyorsak bu bir çözüm mü? Anlamı nasıl doğru, alakalı ve gerektiği kadar alacağız? Burada aklıma Suskunlar kitabının son cümlesi geliyor: “Belki de susmak, gerçeği anlamanın tek yoluydu“. Ki bu sefer zaman kuralını çiğnedik.

Yatay Geçiş Yapacağım, Şimdi “Sıra” Türk Üniversitelerinde

Reading Time: 3 minutes

Malum yurtdışında okuyan öğrencileri YÖK Türkiye’ye teşrif etti. Bir bakayım dedim, Türk üniversiteleri sıralamalarına. Ama tabii ki ilk önce yatay geçiş yapabileceğim denk uluslararası ilişkiler yüksek lisans eğitimi veren bir üniversite bulmam gerekiyor. Şu anki bölümüm, dünya sıralamasında ilk 100’de yer alıyor. 200, olmadı 300’e giren Türkiye’de bir üniversite bulurum dedim.

Her şey tam da bu noktada başlıyor. Bulamadım. Webtronics isimli üniversite sıralama kuruluşunun sitesini açtım, tüm sıralamalar daha sonra sadece Türk üniversitelerini göster dedim. Hiçbir sonuç gelmedi, belki benden kaynaklanıyordur diye kurcaladım ve en sonunda internete bakayım dedim. Şöyle bir habere rastladım: “Dünya çapında üniversitelerin sıralaması yapan Webometrics adlı kuruluş, Türkiye’deki üniversiteleri ‘çalıntı içerik’ nedeniyle değerlendirme dışı bıraktı”.

Peki, Webtronics’ten ne çalındı, kim çaldı? Kurum kapatma nedenini iki akademisyenin izin almadan Webometrics içeriğini kendi sitelerinde kullanması olarak açıklamış. Bu iki akademisyen Halep Üniversitesi’nden M. Kayyali ve Uludağ Üniversitesi’nden Ö. Sağlık, hali hazırda Webtronics’in Türkiye tarafından iki editörü. İzinsiz veri transferi yaptığı ifade dilen kurum ise Yükseköğretim Sıralaması Sitesi HERanking.

Webtronics’in bu suçlamasının ardından heranking web sitesiyle Türkiye’nin ilişkisi zannı sorgulanmalı, çünkü alan adını incelediğimizde ne adres ne telefon bilgileri Türkiye’ye ait göründüğü yatıyor. Şu anlık konu YÖK’e taşınmış gözüküyor. Fakat Webtronics, bu durum çözülene kadar Türk üniversiteleri ile ilgili bilgi vermeyeceğini de vurguluyor.

Şu anlık site Türkiye’de yasaklanmış gözüküyor. Whois bilgilerine göre ise site BAE server’larında İngiltere telefon numaralı Türkiye’de yaşayan M. Kayyali üzerine gözüküyor.

Velhasıl webtronics’ten bir sonuç alamadım. Ama Times Higher Education (THE), QS World University Rankings, Academic Ranking of World Universities (ARWU) gibi sitelere de baktım. Buradaki gözlemlerimi bu yazının devamında aktarıyor olacağım.

Times Higher Education (THE)’a Göre Türkiye’deki En İyi Üniversiteler

Bu yükseköğretim sıralama sitesine göre ilk binde 11 Türk üniversitesi bulunuyor. Değerlendirme kriterleri çalışan akademisyen sayısı ve her öğretim görevlisi başına düşen öğrenci sayısından ziyade öğretim, araştırma, alıntı sayısı, geliri ve uluslararası görünümden oluşuyor. Bu sıralama sistemine göre adını çok da duymaya alışkın olmadığımız Çankaya Üniversitesi, Atılım Üniversitesi ve Karabük Üniversitesi de bulunuyor.

Genel sıralamaya göre en çok kadın öğretim görevlisi bulunduran özel üniversite Acıbadem ve devlet üniversitesi Hacettepe. Öğretim görevlisi başına düşen öğrencisi sayısı en az olan devlet üniversitesi Ankara Üniversitesi. En fazla yabancı öğrenci oranı özelde Bahçeşehir Üniversitesi, devlette ODTÜ. Benim alanımda ise en iyi devlet üniversitesi Hacettepe.

QS World University Rankings’a Göre Türkiye’deki En İyi Üniversiteler

QS’e göre ilk binde 9 Türk üniversitesi bulunuyor. Değerlendirme kriterleri arasında akademik ün, öğretim görevlisi sayısı, uluslararası fakülte ve öğrenci, alıntı oranı yer alıyor. İlk 9 üniversiteden 6’sı devlet üniversitesi ve 3’ü özel üniversite.

Alıntı oranına göre ilk 3’te Bilkent, Boğaziçi ve ODTÜ yer alıyor. Öğretim görevlisi oranına göre ODTÜ, Boğaziçi ve İTÜ yer alıyor. Bazı kriterlere göre bazı üniversitelerin skoru bulunmuyor, muhtemelen yeterince data bulunmuyor ya da değerlendirilmemiş. Benim bölümümde ise ilk 300’de İstanbul Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi bulunuyor.

Academic Ranking of World Universities (ARWU)’e Göre Türkiye’deki En İyi Üniversiteler

ARWU‘a göre ilk binde 12 Türk üniversitesi bulunuyor. Değerlendirme kriterleri eğitim ve fakülte kalitesi, araştırma çıktıları, kişi başı performans ve mezun gibi noktalarda oluşuyor. Bu 12 üniversiteden sadece biri özel üniversite ve diğerlerinde farklı olarak Erciyes ve Fırat Üniversitesi daha yukarıda yer alıyor. Çoğu metrikte ise İstanbul Üniversitesi birinci sırada bulunuyor.

Tüm bu noktaları göz önünde bulundurursam alan olarak 51-100 sıralamada bulunan bir üniversiteden geçiş yapmak çok da mantıklı gözükmüyor. Genel olarak değerlendirmek gerekirse, her sıralama sistemi farklı dinamiklere odaklanıyor ve bu durumda genellemek zorlaşıyor. ARWU, NTU, CWTS (Leiden), SciMago ve URAP sıralamaları tümüyle akademik performansa dayalı sayısal verileri kullanmaktadır. US News&World Report, RUR ve CWUR sıralamaları ağırlıklı olarak akademik performansa dayalı sayısal verileri kullanmaktadır. QS ve THE dünya sıralamaları ise anket ağırlıklı olmakla birlikte akademik performansa dayalı göstergeleri de vardır.

Her üniversite kendini sıralama sisteminde öne çıkarmak için ekstra çaba sarf ediyor. Her sıralam sistemi bulunduğu bölgeden ve sistemden dolayı farklı sonuçlar veriyor. Bunu bir yönden politik bir dinamik veya “güç” olarak tanımlayabiliriz. Mesela, Avustralya buna iyi bir örnek ve ülke için bir ekonomi oluşturuyor. Bunu yukarıdaki olay için yorumlamak biraz erken gözüküyor. Webtronics – Heranking Türk üniversiteleri olayının bunla bir ilgisi olup olmadığını ileriki süreçte ortaya çıkan ayrıntılara göre öğreneceğiz.

Çocuklarınız İçin Eğitici 7 Uygulama

Reading Time: 2 minutes

Ebeveynlerin birbirini daha iyi tanıdığı karantina günlerinde bir diğer önemli önemli husus çocukları. Eğitime online olarak devam ediliyor ve mutlaka arta kalan zaman oluyor. Sorun ise bu arta kalan zamanın efektif bir şekilde değerlendirilebilmek.

Çocukların ise ilk yaptığı şey telefonlarına veya tabletlerine sarılmak. Bir gerçek var ki teknolojiyi düşman ilan edip onu yasaklayamayacağımız. Fakat, teknolojinin yararlarından faydalanıp durumu lehimize çevirmek en iyi seçenek olacaktır. Eğitici olarak adlandırılan bazı oyunlar, eğlendirirken küçük çocuklara onların düzeyinde İngilizce girdisi sağlayacaktır.

Cihazı vermeden önce ekran süre kısıtlaması koymak, telefonu alma konusundaki iletişimi güçlendirecektir. Bu onun ilgisini çekmiyor ise oynamaya beraber başlamak ilgisini çekmesini kolaylaştıracaktır. İşte bu süreyi değerlendirmek için 7 eğitici uygulama:

Endless Alphabet

3 yaş ve üstü (Bilgisayar, iOS, Android)

Animasyonlu canavarların çocuklarınıza temel ABC’den karmaşık cümlelere kadar öğrenmesini sağlayacak bir uygulama. Çocuğunuzun okumayı öğrenmesine yardımcı olmak için konuşan harflere ve iyi resimli tanımlara sahip bulmaca oyunları vardır. Endless Alphabet’in geliştiricisi Originator, çocukların sözcükleri öğrenmesine yardımcı olan Endless Reader ve İspanyolca kelime dağarcığını önemli ölçüde geliştirmesine yardımcı olan Endless Spanish gibi birçok oyun da sunuyor.

PBS Kids Games

4-8 Yaş (iOS, Android)

PBS Kids, birçok animasyon ve ilgili düzinelerce oyuna sahiptir. Çocuğunuz animasyonu sevmediyse, muhtemelen ilgili oyunuyla ilgilenecektir.

Stop Motion Studio

4 yaş ve üstü (iOS)

Stop-motion, sabır öğreten eğlenceli bir sanat uygulamasıdır. Bu animasyon uygulaması çocukların kendi küçük animasyonlu başyapıtlarını yaratmasına yardımcı olacaktır. Arayüz oldukça basittir, ancak ilk başta bir yetişkinin yardımını gerektirebilir.

Animal Jam

6-12 yaş (Bilgisayar, iOS, Android)

Animal Jam, orijinal olarak National Geographic Society ile işbirliği içinde oluşturulan çevrimiçi bir sanal dünyadır. Çocuklara oyunlar, maceralar, partiler ve sosyal unsurlarla zooloji ve ekoloji hakkında bilgi verir. 160 milyon kayıtlı kullanıcısıyla bulunmaktadır.

Prodigy

6-12 yaş (Bilgisayar, iOS, Android)

Bu matematik tabanlı oyun ücretsizdir. Çocuklar, ödül kazanmak için beceri geliştiren matematik sorularını cevaplayarak oyuna devam eder. İnteraktif bir yönü de var; arkadaşlarıyla oynayabilirler. Oyunda ilerleme kaydettikçe zorluk seviyeleri artar.

Metaverse

(iOS, Android)

Bu artırılmış gerçeklik uygulaması hem kullanıcılar için uygulama hem de öğretmenler veya ebeveynler için basit arayüzlü oyun geliştirme stüdyosu sunar. Kütüphanesinde tüm konularda oyunlar bulmak mümkündür ve her yaş grubu için elverişlidir.

Bazı Çocuk Podcast’lerini Deneyin

Çocuklarınızı eğlendirecek harika podcast’ler için Spotify ve diğer podcast yayın uygulamalarına göz atın. Podcast hayranı iseniz, Pocket Casts’ı yükleyebilirsiniz. Ayrı bir podcast uygulaması indirmenizi öneririm, yanlışlıkla duymalarını istemediğiniz yetişkinlere uygun içeriklere erişimleri olmaz.