Searched for

Denemeniz Gereken 9 İtalyan Peyniri

Reading Time: 5 minutes

Uzun süredir İtalya ile bağı olan biri olarak buradaki peynir deneyimlerimi, neyle neyin iyi gittiğini bu yazımda aktarıyor olacağım. Peynir deyince akla Fransız ve Alman peynirleri de geliyor. Hatta Fransız peynirleri ile ilgili deneyimimi bir yazıda derlemiştim. İtalyan peyniri bence Fransız peyniri kadar marketingi yapılan ve çok çeşitli peynir olmasa da keşfedilecek gizli kalan cevher olduğunu düşünüyorum. Fransız ve İtalyan peyniri arasındaki diğer fark ise; Fransız peyniri yemeklerden önce veya sonra servis edilirken İtalyan peyniri öğünle beraber servis edilir.

En çok duyduğumuz parmesan peyniri, sıcacık makarnanın veya roka salatının üstüne rendelenmiş şekilde göze çarpar. Ricotta ise genelde zeytinyağı ve peksimet ekmeği ikilisiyle iyi gider ya da lazanya ve cheesecake’de kullanılır. İşte repertuarınızın bir parçası olması gereken bu sevilen İtalyan peynirlerine gelin yakından bakalım.

Bilmeniz Gereken 9 İtalyan Peyniri

Gorgonzola (İtalyan Damarlı Peynir)

Gorgonzola peyniri

Gorgonzola, Lombardiya bölgesinin inek sütünden yapılan bir peynirdir. Daha yumuşak dolce ve yıllandırılmış daha sert naturale olmak üzere iki çeşidi bulunur. Eski zamanlarda bu peynir nemli mağaralarda gizlenen penicillium‘dan doğal olarak mavileşiyordu. Şimdi ise delinerek küf enjekte edilir. Taze gorgonzola Brie peyniri gibi bir dokuya sahip kremsidir, yaşlandıkça sertleşir ve ufalanır. Tattığınızda sarımsak ve biber aromasını hissedeceksiniz.

Amarone gibi yoğun veya tatlı bir şarapla iyi gider. Salata peyniri olarak kullanılabilir ve makarnaya da yakışacaktır. Tazesi incirli tatlılarda kullanıldığında kremsi özelliğiyle hoş bir tat verir.

Pecorino Toscano

Pecorino Toscano peyniri

Adından da anlaşılacağı üzere Toskana bölgesinin peyniridir ve koyun sütünden yapılır. Bu yüzden de biraz yağlıdır, koyun sütünü sevmeme rağmen bu peyniri yemedim demem. İçerisindeki zeytin ve kızarmış ceviz aromasını muhtemelen hissedersiniz. DOP yani aslına sadık kalınarak formülü bozulmadan hazırlanan anlamına gelen korumaya sahiptir.

Yapımı birkaç aydan bir yıla kadar değişen bu peyniri hem dilimleyerek yiyebilir hem de rendeleyebilirsiniz. Toskana bölgesinde çorbalarda, kırmızı et ve sebze yemeklerinde kullanılıyor.

Taleggio

Taleggio peyniri

Lombardiya bölgesinde inek sütünden yaklaşık 6 haftada hazırlanan bir peynirdir. Taleggio salamurada bekletildiği için dış kabuğu yapışkan ve turuncumsudur. Şaşırtan kısmı ise kabuğunun kalınlığı olmuştu benim için. Bayıldığım bir peynir olmasının yanında cevizimsi aromasını hissedebilirsiniz.

Muhlamanın İtalyan versiyonu olan polenta‘nın üzerine eritirseniz güzel bir sonuç çıkıyor. Meyve aromasına sahip beyaz ve Barolo gibi kırmızı şarapla iyi gider. Ama ekmeğin üstüne sürüp yeseniz bile bu tatmin edecektir.

Fontina d’Aosta

Fontina d’Aosta peyniri

Fontina d’Aosta, birden fazla bölgede yapılan bir İtalyan peyniri. Emilia-Romagna’da Parma, Reggio Emilia, Modena ve Bologna; Lomardy’de Mantova şehirlerinde üretilir. İtalya Alpleri’nde ise taze sütten üretilir. En az 3 ay bekletilmek üzere inek sütünden yapılır. Meyvemsi tatlı bir karaktere sahiptir. Tuzlu peynir sevenler için Fontina d’Aosta, belki sıradan gelecektir.

Böyle hevessiz anlattım biraz ama Fontina dünya genelinde yaygın kullanılan bir İtalyan peyniri. Peynir tabaklarının bağımsız katılımcısıdır. Taze ekmekle ya da fondü şeklinde tüketilebilir. Erime sıcaklığı düşük olması nedeniyle sıcak sandviç yapmak için elverişlidir. Buzdolabından çıkarıp yiyecekseniz dışarıda yarım saat bekletip yumuşamasını sağlamanız gerekir.

Parmigiano-Reggiano (Parmesan Peyniri)

Parmesan peyniri

Geldik şampiyonalar liginin daimi katılımcısına. Emilia-Romagna bölgesinde inek sütünden üretilir. Üretim süresi iki yıldır. Kanunlar, parmesan peynirinin Nisan ve Kasım ayları arasında yapılmasını söylüyor. Böylece, inekler taze yeşil otla beslenir ve parmesan peyniri tuzlu, baharatlı ve keskin bir karmaşık tada sahip olur. Parmesan peynirini abartı bulan arkadaşlarım da grana padano’u tercih ediyor. Grana Padano peyniri, daha yumuşak ve homojen bir tada sahiptir.

Makarna, risotto, yumurta sebze, et yemekleri, salata, çorba… Her yerde karşılaşabilirsiniz. Kırmızı şarapla iyi gider.

Mozzarella di Bufala

Mozzarella di Bufala peyniri

Yine Napoli bölgesi başka bir özel lezzetiyle karşımızda. Mozzarella di Bufala, Napoli’nin güney ve batı bölgesinde üretilir. Manda sütünden üretilir. Listemizdeki diğer peynirler gibi olmayıp 1-2 günde üretilir. Manda sütü, bu top peynirlere tatlılık verir. Nemli, tatlı, yumuşak, yağlı, süt tadı bir miktar etkin ve tamamen eşsiz. Mozarella el ile yapıldığı için daha çok lifli bir dokuya sahiptir.

Peksimet ekmeği, sulu bir domates, fesleğen yaprağı, birazcık tuz ve karabiber hafif bir öğün sizinle. Dondurulmuş hamsiyle de iyi gittiğini söylerler fakat henüz test etme şansım olmadı. Pizza üstü malzemesi olarak yaygın kullanılır. Barbekü mantar yapacaksınız saplarını koparıp içine mozarella atabilirsiniz. Hatta, menemene bile katmışlığım var, sonuç gayet güzeldi.

Provolone

Provolone peyniri

Eskiden Basilicata‘da, yani Güney İtalya’da, yapılıyordu ancak şimdilerde provolone ülke çapında farklı şekil ve tarzlarda yapılıyor. İnek sütünden birkaç ay ve bir yıla varan sürede yapılır. Daha fazla yaşlanması, daha keskin, daha yoğun lezzet anlamına gelir. Provolone, salamura ve yağda mozzarella peynirini ovalayarak kurumaya bırakılmasıyla ortaya çıkar. Sonuç, lezzetli, tuzlu, hafif yağlı, hoş kokulu, balon veya kabak şeklindeki bir peynir olacaktır. Eğer fabrikasyon peynirlerine alıştıysanız İtalya’dan yaşlı provolone mutlu edecektir.

Brokoli, rosto veya köfte ile harika bir sandviç peynir yapabilirsiniz. Omlete eritebilirsiniz. Ya da soğuk bir bira ve bir kase zeytin ile servis yapın.

Asiago

Asiago peyniri

Po Vadisi’nden Asiago Platosu ve Trentino yaylaları arasındaki Alp otlaklarında üretilir. İnek sütüyle birkaç hafta ve bir yıl süre zarfında üretilen bir İtalyan peyniri. Kolayca yenen bir peynirdir: hafif, laktik, yumuşak. Genç Asiago yumuşaktır, yaşlanmasıyla dokusu Parmesan kadar sertleşir. Tadı yaşla birlikte yoğunlaşır, ancak asla keskinleşmez.

Özellikle salam, iyi bir ekmek ve kırmızı bira ile mükemmel gider. Taze Asiago sandviçler ve salatalar için idealdir; yaşlı rendelenmiş Asiago makarna, salata ve graten ekmekle iyi gider.

Robiola Piemonte

Robiola Piemonte peyniri

Piedmont bölgesinde yani Torino ve çevresinde yaklaşık bir haftada üretilen bir İtalyan peyniri. Robiola, inek, keçi veya koyun sütü ile ya da üçünün kullanılmasıyla yapılan taze bir peynirdir. Nemli, keskin, kabuksuz, hemen eriyen dondurma gibi bir dokuya sahiptir. İtalya’nın üçlü kreme cevabı bu peynir oluyor sanırım. Koyun ve inek sütüyle yapılırsa Robiola Bosina, üç sütün birleşimiyle yapılırsa yoğun bir tada sahip Robiola Rocchetta ortaya çıkıyor.

Kolay eriyen bir peynir olmasıyla çok fazla öneri sıralamayacağım. Bir bardak Prosecco ile keyfinize bakın.

Salute!

Grice İşbirliği İlkesi Nedir? Konuşmada Beklentilerimizi Artırır mı?

Reading Time: 3 minutes

Günlük hayatta herkesin karşılıklı dil değişimini engellememesi ve aksine kolaylaştırması beklenir. Konuşma sırasında her katılımcı, konuşma hedeflerine ulaşmak için uygun bir katkı yapmaya çalışır. Karşılığında ise diğer taraftan rasyonel, işbirlikçi ve hedefe yönelik katkı yapmasını bekler. Böylece, işbirliği beklentiyi arttırır. H. Paul Grice, bu genel kuralı İşbirliği İlkesi (Cooperative Principles) olarak adlandırmaktadır.

Bu ilke, ifade edilen şeyin, konuşmanın amacı ve yönü doğrultusunda, gereken zamanda ve gerektiği kadar söylenmesini açıklar ve dört alt kategoriye ayrılır. Bunlar nicelik, nitelik, bağlantı ve tarz ilkeleridir. Nicelik, konuşmaya gerekli katkının yapılması ilkesidir. Bu ilkeye göre bilgi, ne gereğinden az ne de fazla olmalıdır. Evet, fazladan verilen bilgi de bu kuralı ihlal ediyor. Nitelik, yanlış olduğuna inanılan bir bilginin konuşma esnasında aktarılmasını ifade eder. Bağlantı ilkesi, konuşmada konu dışına çıkılmamasına, alakasız sözler söylenmemesine işaret eder. Tarz ilkesi ise, ifadenin açıklığıyla ilgilidir.

Grice‘a göre bu ilkelerden herhangi birini yerine getirmediğimizde işbirliği kuralını ihlal etmiş sayılıyoruz. Konuşmanın amacı, iletişim sürecinde başka bir noktaya evrilebileceği gerçeği var ama bu Grice işbirliği ilkesinden farklı bir şey. İroni yapma, espri yapma, dalga geçme ve istenmeyen durumdan kaçma da Grice’a göre bu ilkeleri ihlal ediyor. Bazı edimbilimcilere göre ise bağlantı ilkesi (maxim of relation) gereklidir.

Günümüzü baz aldığımızda ise Grice’ın işbirliği ilkesi birçok probleme çözüm oluyor gibi. Madalyonun diğer yüzüne bakarsak sadece bağlantı ilkesinin olması veya bazı ilkelerin ihlal edilmesi günü kurtarmamızı sağlıyor. Buna farklı perspektiflerden bakmak için gelecek 3 başlıkta teknoloji, Türk kültürü ve ilişkiler açısından inceleyeceğiz.

“Şimdi, Yapmak İstediğiniz İşlemi Birkaç Kelimeyle Belirtin…”

Bu cümleyi banka veya telefon operatörü çağrı merkezini aradığımızda duyuyoruz genelde. Yapmak istediğimiz şeyi nicel ve bağlantı ilkelerine uygun belirtmezsek amacımıza ulaşamıyoruz. Ya da chatbot iletişim kanallarında yazdığınız anahtar sözcüğe göre sizin beklemediğiniz bir cevap verebiliyorlar. Esasında söylediğiniz şey, Grice işbirliği ilkesi ne uygun olmasına rağmen chatbot anlamıyor ve bu yüzden o kapsam dışına çıkıyor. Teknoloji, kurallara uyan-uymayan ifadeleri anlamakta zorluk çekerken insanoğluna ise bu anahtar kelimeleri kullanmak zor veya sıkıcı geliyor.

via GIPHY

Tam bu noktada iki rolün birbirinden uzaklaşması işi zorlaştırırken yakınlaşması iletişim sürecini etkili kılıyor. Yani teknolojinin daha kapsamsal bir dile sahip olması, retorik dili anlayabilmesi, koşullandırmanın çeşitlenmesi ve insanın ifadesini kısa, açık bir şekilde amacına uygun söyleyebilmesi. Böylece, Grice ilkesi ile konuşmada işbirliği ve akabinde beklenti artar.

“Hayır, istemiyorum.”

Demek yerine “Yemek yer misin?” sorusuna “Ya esasında 2 saat önce başka bir arkadaşımla yemek yemiştim” olarak cevap verebiliyoruz. Ya da “nasılsın?” sorusuna “saol, teşekkür ederim” dediğimizde ne anlama geliyor? Kibar bir millet olabiliriz ama neden başta bir şeyi amacına uygun yapmıyoruz? Teknoloji konusunda olan sıkıcılık bir faktör olabilir. Türkçe ne kadar zengin bir dil ya da ne kadar fakir bir dil olduğu başka bir faktör olabilir. Anlatmak istediğimiz şeyin başkasında ne anlama geldiğini etkileyen kültürel denge de başka bir faktör olabilir. Buraya kadar bahsettiklerim nicel, bağlantı ve tarz ilkeleriyle ilgili.

Bir de iletişim sürecinde kullandığımız üçüncü kişi zamiri ve beden dili var. Türkçede üçüncü kişi zamirlerinin he/she/it diye ayrılmaması gündelik hayatı daha pratik yapması ve bütüncül bakış açısı katarken aynı zaman belirsizliğe neden olurlar. Beden dili açısından, bir şeyi istemediğimi belli etmek için kafamı salladığımda bazı yabancı arkadaşlarımın bunu anlamadıklarını farkettim. Bu Grice işbirliği ilkesine dahil olmasa da iletişim sürecini etkileyen faktör.

H. Spencer’ın rahatlama kuramında gülme, insanın içinde biriken sinirsel enerjinin boşaltılması sonucu oluşur. Bizi güldüren Nasreddin Hoca, 13. yüzyıldan bu yana anlatıla gelen kültürel bir zenginliğimiz. Peki, bu fıkralar Grice’ın işbirliği ilkesine uyuyor mu? Hayır, birçok durumda ihlal ediyor. Hikayelerde, kahramanlar, konuşmalara gerçek ve istenen katkıyı sağlamaz. Beklediği cevaplarla karşılaşamayan dinleyici ise aykırılık karşısında güler. Coşar ve Usta, “Bu gülüş, düşündüren, sorgulayan, yanlışı yıkan, görevci olmasıyla değerli, milli ruh taşıyan evrensel bir gülüştür” diye belirtiyor. Grice’ın ilkelerine uymayan konu ile bağlantısız yeterince bilgi vermeyen bu fıkralar, aksine daha akılda kalıcı mesaj veriyor.

“Artık beni anlamıyorsun!”

Dil faaliyetinin nihai hedefi, iletişim ortamında bir anlam üretmektir. Peki, ilişkilerimiz ne kadar anlamlı ve ne amaçla kuruluyor? Uzun ilişkiler, bazen beklentiyi arttırıp hayal kırıklığı ile sona gelebiliyorken bazen de bu iletişimi daha da sağlamlaştırıyor. Bir eğitim bilimleri dersimde hoca, ilişkilerimizde kriz anını eğlenceye dönüştürerek aşabiliyorsak o ilişki sağlamlaşmıştır demişti. Bu doğrultuda, dilin karşı tarafa yeteri derecede, doğru ve alakalı bilgi vermesi sonucunda verilen anlam yükü veya beklenti, tam tersine saniyeler içinde Grice ilkeleri ihlal edilerek yıkılmaz hale geliyor. Peki, konuşmada işbirliği beklentiyi artırıyor, ya beklentilerimiz?

Dil olmadan ilişki kurmak imkansız. Bir insanla ortak zevklerimizin olup olmadığını konuşarak anlayabiliriz. Bir sorun olduğunda karşı taraf ile iletişim kurup sorunu anlayabiliriz. Buraya kadar hep anlam faktöründen bahsettik, bir de ne hissettiğimiz var. Leibniz’te bulanık, karanlık düşünme, duyma ve istencin yanında olma anlamına gelen duygu ve duygularımız. Charles Dickens’ın Büyük Umutlar‘ında dediği gibi bazen kapıyı kapatıp yalnız kalmak, en güzel şey oluyor. Peki, konuşmuyorsak bu bir çözüm mü? Anlamı nasıl doğru, alakalı ve gerektiği kadar alacağız? Burada aklıma Suskunlar kitabının son cümlesi geliyor: “Belki de susmak, gerçeği anlamanın tek yoluydu“. Ki bu sefer zaman kuralını çiğnedik.

İnsanları Hareketlerinden Anlayabilen Araçlar(a) Doğru mu?

Reading Time: < 1 minute

Trafik ışıklarının olmadığı bir bölgede veya yayanın yola aniden atlaması durumunda bir otonom araç nasıl bir karar verir? Otonom araçlar konusunda en ufak bir şüphesi olanlar olumsuz yönde düşünebilir, ama esasında durum pek öyle değil. Örneğin, bir kavşak var ve trafik ışıkları çalışmıyor. Waymo’nun aracı bu durumu tespit ediyor ve yolun sol tarafında duran polise göre hareket ediyor. Polis gitmesini işaret etmedikten sonra araç hareket etmiyor. Hatta, araçların algılayıcıları ve yazılımları bisikletçilerin dönüş yaparken, dururken vb. yaptığı el işaretlerini de anlayabiliyor. Hemen aşağıdan Waymo’nun bu makine öğrenimini izleyebilirsiniz.

Bir diğer yandan araştırmacılar otonom araçların yayaların hareketlerini algılayıp sonraki hareketleri daha iyi tahmin edebilmesi için vücut dili üzerine çalışıyor. Bunun için araştırmacılar, araçların kameralarından, lidar sistemlerinden ve GPS’lerinden topladıkları data ile insanları 3D bilgisayar simülasyonlarıyla tekrar canlandırdılar.

Böylece, tekrarlayan olayları depolayan yapay bir ağ sistemi oluşturuyorlar. İnsanların yürüyüş şekline, vücut simetrisine ve ayaklarının konumuna odaklanarak yayaların bir sonraki hareketini tahmin edebiliyor ve otonom araçları bu hareketleri tanımaları için eğitebiliyorlar.

Dünyada bu gelişmeler olurken otonom araçların vadettikleri şeyleri ıskalamaları da gözden kaçmıyor. Bunun bir örneği üzerinde çok gelişmiş kamera ve sensör sistemleri bulunan Tesla Model 3. Arada çok mesafe olmasına rağmen otomobilin bu devrilmiş kamyonu görerek otomatik fren yaparak kazayı önleyememiş olması çok garip duruyor.

Yatay Geçiş Yapacağım, Şimdi “Sıra” Türk Üniversitelerinde

Reading Time: 3 minutes

Malum yurtdışında okuyan öğrencileri YÖK Türkiye’ye teşrif etti. Bir bakayım dedim, Türk üniversiteleri sıralamalarına. Ama tabii ki ilk önce yatay geçiş yapabileceğim denk uluslararası ilişkiler yüksek lisans eğitimi veren bir üniversite bulmam gerekiyor. Şu anki bölümüm, dünya sıralamasında ilk 100’de yer alıyor. 200, olmadı 300’e giren Türkiye’de bir üniversite bulurum dedim.

Her şey tam da bu noktada başlıyor. Bulamadım. Webtronics isimli üniversite sıralama kuruluşunun sitesini açtım, tüm sıralamalar daha sonra sadece Türk üniversitelerini göster dedim. Hiçbir sonuç gelmedi, belki benden kaynaklanıyordur diye kurcaladım ve en sonunda internete bakayım dedim. Şöyle bir habere rastladım: “Dünya çapında üniversitelerin sıralaması yapan Webometrics adlı kuruluş, Türkiye’deki üniversiteleri ‘çalıntı içerik’ nedeniyle değerlendirme dışı bıraktı”.

Peki, Webtronics’ten ne çalındı, kim çaldı? Kurum kapatma nedenini iki akademisyenin izin almadan Webometrics içeriğini kendi sitelerinde kullanması olarak açıklamış. Bu iki akademisyen Halep Üniversitesi’nden M. Kayyali ve Uludağ Üniversitesi’nden Ö. Sağlık, hali hazırda Webtronics’in Türkiye tarafından iki editörü. İzinsiz veri transferi yaptığı ifade dilen kurum ise Yükseköğretim Sıralaması Sitesi HERanking.

Webtronics’in bu suçlamasının ardından heranking web sitesiyle Türkiye’nin ilişkisi zannı sorgulanmalı, çünkü alan adını incelediğimizde ne adres ne telefon bilgileri Türkiye’ye ait göründüğü yatıyor. Şu anlık konu YÖK’e taşınmış gözüküyor. Fakat Webtronics, bu durum çözülene kadar Türk üniversiteleri ile ilgili bilgi vermeyeceğini de vurguluyor.

Şu anlık site Türkiye’de yasaklanmış gözüküyor. Whois bilgilerine göre ise site BAE server’larında İngiltere telefon numaralı Türkiye’de yaşayan M. Kayyali üzerine gözüküyor.

Velhasıl webtronics’ten bir sonuç alamadım. Ama Times Higher Education (THE), QS World University Rankings, Academic Ranking of World Universities (ARWU) gibi sitelere de baktım. Buradaki gözlemlerimi bu yazının devamında aktarıyor olacağım.

Times Higher Education (THE)’a Göre Türkiye’deki En İyi Üniversiteler

Bu yükseköğretim sıralama sitesine göre ilk binde 11 Türk üniversitesi bulunuyor. Değerlendirme kriterleri çalışan akademisyen sayısı ve her öğretim görevlisi başına düşen öğrenci sayısından ziyade öğretim, araştırma, alıntı sayısı, geliri ve uluslararası görünümden oluşuyor. Bu sıralama sistemine göre adını çok da duymaya alışkın olmadığımız Çankaya Üniversitesi, Atılım Üniversitesi ve Karabük Üniversitesi de bulunuyor.

Genel sıralamaya göre en çok kadın öğretim görevlisi bulunduran özel üniversite Acıbadem ve devlet üniversitesi Hacettepe. Öğretim görevlisi başına düşen öğrencisi sayısı en az olan devlet üniversitesi Ankara Üniversitesi. En fazla yabancı öğrenci oranı özelde Bahçeşehir Üniversitesi, devlette ODTÜ. Benim alanımda ise en iyi devlet üniversitesi Hacettepe.

QS World University Rankings’a Göre Türkiye’deki En İyi Üniversiteler

QS’e göre ilk binde 9 Türk üniversitesi bulunuyor. Değerlendirme kriterleri arasında akademik ün, öğretim görevlisi sayısı, uluslararası fakülte ve öğrenci, alıntı oranı yer alıyor. İlk 9 üniversiteden 6’sı devlet üniversitesi ve 3’ü özel üniversite.

Alıntı oranına göre ilk 3’te Bilkent, Boğaziçi ve ODTÜ yer alıyor. Öğretim görevlisi oranına göre ODTÜ, Boğaziçi ve İTÜ yer alıyor. Bazı kriterlere göre bazı üniversitelerin skoru bulunmuyor, muhtemelen yeterince data bulunmuyor ya da değerlendirilmemiş. Benim bölümümde ise ilk 300’de İstanbul Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi bulunuyor.

Academic Ranking of World Universities (ARWU)’e Göre Türkiye’deki En İyi Üniversiteler

ARWU‘a göre ilk binde 12 Türk üniversitesi bulunuyor. Değerlendirme kriterleri eğitim ve fakülte kalitesi, araştırma çıktıları, kişi başı performans ve mezun gibi noktalarda oluşuyor. Bu 12 üniversiteden sadece biri özel üniversite ve diğerlerinde farklı olarak Erciyes ve Fırat Üniversitesi daha yukarıda yer alıyor. Çoğu metrikte ise İstanbul Üniversitesi birinci sırada bulunuyor.

Tüm bu noktaları göz önünde bulundurursam alan olarak 51-100 sıralamada bulunan bir üniversiteden geçiş yapmak çok da mantıklı gözükmüyor. Genel olarak değerlendirmek gerekirse, her sıralama sistemi farklı dinamiklere odaklanıyor ve bu durumda genellemek zorlaşıyor. ARWU, NTU, CWTS (Leiden), SciMago ve URAP sıralamaları tümüyle akademik performansa dayalı sayısal verileri kullanmaktadır. US News&World Report, RUR ve CWUR sıralamaları ağırlıklı olarak akademik performansa dayalı sayısal verileri kullanmaktadır. QS ve THE dünya sıralamaları ise anket ağırlıklı olmakla birlikte akademik performansa dayalı göstergeleri de vardır.

Her üniversite kendini sıralama sisteminde öne çıkarmak için ekstra çaba sarf ediyor. Her sıralam sistemi bulunduğu bölgeden ve sistemden dolayı farklı sonuçlar veriyor. Bunu bir yönden politik bir dinamik veya “güç” olarak tanımlayabiliriz. Mesela, Avustralya buna iyi bir örnek ve ülke için bir ekonomi oluşturuyor. Bunu yukarıdaki olay için yorumlamak biraz erken gözüküyor. Webtronics – Heranking Türk üniversiteleri olayının bunla bir ilgisi olup olmadığını ileriki süreçte ortaya çıkan ayrıntılara göre öğreneceğiz.

E-kitap Okuyucu Almak Mantıklı Mı? [Kindle vs Tablet]

Reading Time: 3 minutes

Bu yazıyı 8. nesil bir Kindle Paperwhite e-kitap okuyucu kullanıcısı olarak yazıyorum. Bundan önce başka e-kitap okuyucu (e-reader) kullanmadım. Benim için öne çıkan e-kitap okuyucu özelliklerini, sahip olduğum cihaza göre sıralayacağım. En sonda da “Kindle mı yoksa tablet mi almalıyım?” sorusuna cevap vereceğim.

  1. Işık açmadan, ekran ışığından gözünüzü yormadan okuyun

Bitirmeniz gereken bir makale var, fakat ışık açmak ve çıktı almak istemiyorsunuz. Bilgisayardan okumaya başladığınızda ise ekran ışığı gözünüzü rahatsız edebiliyor. Bu noktadan e-kitap okuyucunuza pdf halini aktarıp ışığı kapatabilirsiniz. Üstelik Kindle’ın ışığı gözünüzü rahatsız etmeyecektir. Dilerseniz dark mode‘a sahip bir cihaz alarak ekranınızı siyah yapabilirisiniz.

2. Güneş altında veya havuz başında okumak mümkün

E-mürekkep teknolojisine sahip bir e-kitap okuyucu bu sorunu çok iyi çözüyor. Direkt güneş ışığına maruz kalsa bile yazıların belirginliği yok olmuyor. Suya dayanıklı olması ise “ya bardağım devrilirse, ya suya düşerse” endişelerine karşın yaz ayında soğuk bir bardak su gibi geliyor. Yani Kindle Paperwhite 4 (2018) bu iki özelliğe de sahip.

3. Cepte taşınabilir ve uzun ömürlü batarya

Sahip olduğum e-kitap okuyucu kindle paperwhite küçük ve hafif. Ceketimin cebine kolayca sığıyor, bu yüzden gittiğim her yere götürebiliyorum.

Elektronik cihazların en büyük özelliği enerjiye ihtiyaç duymaları. Bir iPhone’nuz varsa her gün şarj etmeniz gerekiyor. E-kitap okuyucu tamamen farklı. Günde 1-2 saat her gün kitap okuyan birisi olsanız bile ayda bir kere şarj etmeniz yeterli.

4. Koca bir kütüphane kurmanıza gerek yok

Mesela 3 gb’lık bir e-kitap kütüphanem bulunuyor, içinde ise 2880 kitap bulunuyor. Kindle’n alanı ise 8 gb. Ders kitaplarını yükleseniz bile varın gerisini siz düşünün. Aradığım kitabı bulmak için arama çubuğuyla kolayca buluyorum.

Seyahat ettiğinizde ise hangi kitabı alayım diye düşünmeyin, valizinizde yerden tasarruf edin.

5. Altını çizin ve istediğinizde kolayca bulun

Kindle’n en sevdiğim özelliklerinden biri önemli gördüğünüz cümleye uzun basarak altını çizin. İstediğinizde o kitaba gelin ve notlar kısmına tıkayarak o kitaba ait tüm önemli cümleleri bir yerde bulun (ders kitaplarında çok işe yarıyor). Sonunda notlarınızı dışa da aktarabilirsiniz ve okuduğunuz kitabın kişisel özetine sahip olursunuz. Ayrıca, başkalarının çokça altını çizdiği yerleri de gösteriyor.

6. Yabancı dil öğreniminizi kolaylaştırıyor

Yabancı dillerde okuduğum kitaplarda anlamadığım bir kelimeyi anlamak için okumayı bırakmak zorunda kaldım. Şimdi, sadece kelimeye tıklıyorum ve entegre sözlükten açılan küçük pencerede kitaptan çıkmadan anlamı geliyor. Hatta, aldığınız kütüphaneye bağlı olarak bazı kitaplarda en çok aranan sözcüklerin anlamı direkt kelimenin altında yer alıyor.

7. Kimse ne okuduğunuzu görmeyecek

Bunu yeni farketmiş olmama ramen böyle bir tereddütünüz varsa gerçekten büyük nimet. Diyelim ki metroda Grinin Elli Tonu‘nu veya siyasi bir kitap okuyorsunuz. Sonuçta, e-kitap okuyucunuzun arkasında kapağı çıkmıyor, kim görecek?

8. Sesli kitaplarınızı Bluetooth kulaklık ile dinleyebilirsiniz

Bu özellik cihazdan cihaza değişiyor. Benim kullandığım Kindle’da bu özellik bulunuyor. Kullanımı gayet kolay. Çok mu önemli? Hayır, ama bazı insanların sesli kitap dinleme alışkanlığı bulunuyor.

9. E-kitap okuyucunuzun uygulaması ile kaldığınız yerden devam

E-kitap okuyucunuzun uygulamasını telefonunuza indirdiğiniz takdirde okuduklarınızı güncel tutacaktır. Burada önemli olan cihazın internete bağlı olması. Okuyucuda kaldığınız yeri bulut servisi ile güncelleyecektir. Kobo da bildiğim kadarıyla böyle bir özellik sunuyor.

Tablet mi almalıyım, yoksa Kindle mı?

Her e-kitap okuyucunun cihaz almadan önce sorduğu bir soru: Kindle mı tablet mi? Ben, kendime sorduğum bir soru ile buna cevap buldum. Bir iPad alıp hem kitap okuyup hem de günlük işlerimi yaparım diye düşünüyordum. E-kitap okuyucuların biraz yavaş olduklarını da hesaba katarak tablet alırsam üstelik daha sonra satarım yenilerim diye düşünüyordum. Fakat, gözden kaçan birkaç nokta var: iPad size bildirim gönderecek, kitap okurken rahatsız edecek, gözünüzü yoracak ve güneş ışığında ekran belirsizleşecek. Gerçekten kitap okumak gibi bir amacınız varsa e-kitap okuyucu size mutlaka konfor sunacaktır. Üstelik katbekat daha uygun bir fiyata alacaksınız ve muhtemelen ömür boyu veya uzun bir süre kullanacaksınız.