Posts by Emin Altun

Yatay Geçiş Yapacağım, Şimdi “Sıra” Türk Üniversitelerinde

Reading Time: 3 minutes

Malum yurtdışında okuyan öğrencileri YÖK Türkiye’ye teşrif etti. Bir bakayım dedim, Türk üniversiteleri sıralamalarına. Ama tabii ki ilk önce yatay geçiş yapabileceğim denk uluslararası ilişkiler yüksek lisans eğitimi veren bir üniversite bulmam gerekiyor. Şu anki bölümüm, dünya sıralamasında ilk 100’de yer alıyor. 200, olmadı 300’e giren Türkiye’de bir üniversite bulurum dedim.

Her şey tam da bu noktada başlıyor. Bulamadım. Webtronics isimli üniversite sıralama kuruluşunun sitesini açtım, tüm sıralamalar daha sonra sadece Türk üniversitelerini göster dedim. Hiçbir sonuç gelmedi, belki benden kaynaklanıyordur diye kurcaladım ve en sonunda internete bakayım dedim. Şöyle bir habere rastladım: “Dünya çapında üniversitelerin sıralaması yapan Webometrics adlı kuruluş, Türkiye’deki üniversiteleri ‘çalıntı içerik’ nedeniyle değerlendirme dışı bıraktı”.

Peki, Webtronics’ten ne çalındı, kim çaldı? Kurum kapatma nedenini iki akademisyenin izin almadan Webometrics içeriğini kendi sitelerinde kullanması olarak açıklamış. Bu iki akademisyen Halep Üniversitesi’nden M. Kayyali ve Uludağ Üniversitesi’nden Ö. Sağlık, hali hazırda Webtronics’in Türkiye tarafından iki editörü. İzinsiz veri transferi yaptığı ifade dilen kurum ise Yükseköğretim Sıralaması Sitesi HERanking.

Webtronics’in bu suçlamasının ardından heranking web sitesiyle Türkiye’nin ilişkisi zannı sorgulanmalı, çünkü alan adını incelediğimizde ne adres ne telefon bilgileri Türkiye’ye ait göründüğü yatıyor. Şu anlık konu YÖK’e taşınmış gözüküyor. Fakat Webtronics, bu durum çözülene kadar Türk üniversiteleri ile ilgili bilgi vermeyeceğini de vurguluyor.

Şu anlık site Türkiye’de yasaklanmış gözüküyor. Whois bilgilerine göre ise site BAE server’larında İngiltere telefon numaralı Türkiye’de yaşayan M. Kayyali üzerine gözüküyor.

Velhasıl webtronics’ten bir sonuç alamadım. Ama Times Higher Education (THE), QS World University Rankings, Academic Ranking of World Universities (ARWU) gibi sitelere de baktım. Buradaki gözlemlerimi bu yazının devamında aktarıyor olacağım.

Times Higher Education (THE)’a Göre Türkiye’deki En İyi Üniversiteler

Bu yükseköğretim sıralama sitesine göre ilk binde 11 Türk üniversitesi bulunuyor. Değerlendirme kriterleri çalışan akademisyen sayısı ve her öğretim görevlisi başına düşen öğrenci sayısından ziyade öğretim, araştırma, alıntı sayısı, geliri ve uluslararası görünümden oluşuyor. Bu sıralama sistemine göre adını çok da duymaya alışkın olmadığımız Çankaya Üniversitesi, Atılım Üniversitesi ve Karabük Üniversitesi de bulunuyor.

Genel sıralamaya göre en çok kadın öğretim görevlisi bulunduran özel üniversite Acıbadem ve devlet üniversitesi Hacettepe. Öğretim görevlisi başına düşen öğrencisi sayısı en az olan devlet üniversitesi Ankara Üniversitesi. En fazla yabancı öğrenci oranı özelde Bahçeşehir Üniversitesi, devlette ODTÜ. Benim alanımda ise en iyi devlet üniversitesi Hacettepe.

QS World University Rankings’a Göre Türkiye’deki En İyi Üniversiteler

QS’e göre ilk binde 9 Türk üniversitesi bulunuyor. Değerlendirme kriterleri arasında akademik ün, öğretim görevlisi sayısı, uluslararası fakülte ve öğrenci, alıntı oranı yer alıyor. İlk 9 üniversiteden 6’sı devlet üniversitesi ve 3’ü özel üniversite.

Alıntı oranına göre ilk 3’te Bilkent, Boğaziçi ve ODTÜ yer alıyor. Öğretim görevlisi oranına göre ODTÜ, Boğaziçi ve İTÜ yer alıyor. Bazı kriterlere göre bazı üniversitelerin skoru bulunmuyor, muhtemelen yeterince data bulunmuyor ya da değerlendirilmemiş. Benim bölümümde ise ilk 300’de İstanbul Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi bulunuyor.

Academic Ranking of World Universities (ARWU)’e Göre Türkiye’deki En İyi Üniversiteler

ARWU‘a göre ilk binde 12 Türk üniversitesi bulunuyor. Değerlendirme kriterleri eğitim ve fakülte kalitesi, araştırma çıktıları, kişi başı performans ve mezun gibi noktalarda oluşuyor. Bu 12 üniversiteden sadece biri özel üniversite ve diğerlerinde farklı olarak Erciyes ve Fırat Üniversitesi daha yukarıda yer alıyor. Çoğu metrikte ise İstanbul Üniversitesi birinci sırada bulunuyor.

Tüm bu noktaları göz önünde bulundurursam alan olarak 51-100 sıralamada bulunan bir üniversiteden geçiş yapmak çok da mantıklı gözükmüyor. Genel olarak değerlendirmek gerekirse, her sıralama sistemi farklı dinamiklere odaklanıyor ve bu durumda genellemek zorlaşıyor. ARWU, NTU, CWTS (Leiden), SciMago ve URAP sıralamaları tümüyle akademik performansa dayalı sayısal verileri kullanmaktadır. US News&World Report, RUR ve CWUR sıralamaları ağırlıklı olarak akademik performansa dayalı sayısal verileri kullanmaktadır. QS ve THE dünya sıralamaları ise anket ağırlıklı olmakla birlikte akademik performansa dayalı göstergeleri de vardır.

Her üniversite kendini sıralama sisteminde öne çıkarmak için ekstra çaba sarf ediyor. Her sıralam sistemi bulunduğu bölgeden ve sistemden dolayı farklı sonuçlar veriyor. Bunu bir yönden politik bir dinamik veya “güç” olarak tanımlayabiliriz. Mesela, Avustralya buna iyi bir örnek ve ülke için bir ekonomi oluşturuyor. Bunu yukarıdaki olay için yorumlamak biraz erken gözüküyor. Webtronics – Heranking Türk üniversiteleri olayının bunla bir ilgisi olup olmadığını ileriki süreçte ortaya çıkan ayrıntılara göre öğreneceğiz.

E-kitap Okuyucu Almak Mantıklı Mı? [Kindle vs Tablet]

Reading Time: 3 minutes

Bu yazıyı 8. nesil bir Kindle Paperwhite e-kitap okuyucu kullanıcısı olarak yazıyorum. Bundan önce başka e-kitap okuyucu (e-reader) kullanmadım. Benim için öne çıkan e-kitap okuyucu özelliklerini, sahip olduğum cihaza göre sıralayacağım. En sonda da “Kindle mı yoksa tablet mi almalıyım?” sorusuna cevap vereceğim.

  1. Işık açmadan, ekran ışığından gözünüzü yormadan okuyun

Bitirmeniz gereken bir makale var, fakat ışık açmak ve çıktı almak istemiyorsunuz. Bilgisayardan okumaya başladığınızda ise ekran ışığı gözünüzü rahatsız edebiliyor. Bu noktadan e-kitap okuyucunuza pdf halini aktarıp ışığı kapatabilirsiniz. Üstelik Kindle’ın ışığı gözünüzü rahatsız etmeyecektir. Dilerseniz dark mode‘a sahip bir cihaz alarak ekranınızı siyah yapabilirisiniz.

2. Güneş altında veya havuz başında okumak mümkün

E-mürekkep teknolojisine sahip bir e-kitap okuyucu bu sorunu çok iyi çözüyor. Direkt güneş ışığına maruz kalsa bile yazıların belirginliği yok olmuyor. Suya dayanıklı olması ise “ya bardağım devrilirse, ya suya düşerse” endişelerine karşın yaz ayında soğuk bir bardak su gibi geliyor. Yani Kindle Paperwhite 4 (2018) bu iki özelliğe de sahip.

3. Cepte taşınabilir ve uzun ömürlü batarya

Sahip olduğum e-kitap okuyucu kindle paperwhite küçük ve hafif. Ceketimin cebine kolayca sığıyor, bu yüzden gittiğim her yere götürebiliyorum.

Elektronik cihazların en büyük özelliği enerjiye ihtiyaç duymaları. Bir iPhone’nuz varsa her gün şarj etmeniz gerekiyor. E-kitap okuyucu tamamen farklı. Günde 1-2 saat her gün kitap okuyan birisi olsanız bile ayda bir kere şarj etmeniz yeterli.

4. Koca bir kütüphane kurmanıza gerek yok

Mesela 3 gb’lık bir e-kitap kütüphanem bulunuyor, içinde ise 2880 kitap bulunuyor. Kindle’n alanı ise 8 gb. Ders kitaplarını yükleseniz bile varın gerisini siz düşünün. Aradığım kitabı bulmak için arama çubuğuyla kolayca buluyorum.

Seyahat ettiğinizde ise hangi kitabı alayım diye düşünmeyin, valizinizde yerden tasarruf edin.

5. Altını çizin ve istediğinizde kolayca bulun

Kindle’n en sevdiğim özelliklerinden biri önemli gördüğünüz cümleye uzun basarak altını çizin. İstediğinizde o kitaba gelin ve notlar kısmına tıkayarak o kitaba ait tüm önemli cümleleri bir yerde bulun (ders kitaplarında çok işe yarıyor). Sonunda notlarınızı dışa da aktarabilirsiniz ve okuduğunuz kitabın kişisel özetine sahip olursunuz. Ayrıca, başkalarının çokça altını çizdiği yerleri de gösteriyor.

6. Yabancı dil öğreniminizi kolaylaştırıyor

Yabancı dillerde okuduğum kitaplarda anlamadığım bir kelimeyi anlamak için okumayı bırakmak zorunda kaldım. Şimdi, sadece kelimeye tıklıyorum ve entegre sözlükten açılan küçük pencerede kitaptan çıkmadan anlamı geliyor. Hatta, aldığınız kütüphaneye bağlı olarak bazı kitaplarda en çok aranan sözcüklerin anlamı direkt kelimenin altında yer alıyor.

7. Kimse ne okuduğunuzu görmeyecek

Bunu yeni farketmiş olmama ramen böyle bir tereddütünüz varsa gerçekten büyük nimet. Diyelim ki metroda Grinin Elli Tonu‘nu veya siyasi bir kitap okuyorsunuz. Sonuçta, e-kitap okuyucunuzun arkasında kapağı çıkmıyor, kim görecek?

8. Sesli kitaplarınızı Bluetooth kulaklık ile dinleyebilirsiniz

Bu özellik cihazdan cihaza değişiyor. Benim kullandığım Kindle’da bu özellik bulunuyor. Kullanımı gayet kolay. Çok mu önemli? Hayır, ama bazı insanların sesli kitap dinleme alışkanlığı bulunuyor.

9. E-kitap okuyucunuzun uygulaması ile kaldığınız yerden devam

E-kitap okuyucunuzun uygulamasını telefonunuza indirdiğiniz takdirde okuduklarınızı güncel tutacaktır. Burada önemli olan cihazın internete bağlı olması. Okuyucuda kaldığınız yeri bulut servisi ile güncelleyecektir. Kobo da bildiğim kadarıyla böyle bir özellik sunuyor.

Tablet mi almalıyım, yoksa Kindle mı?

Her e-kitap okuyucunun cihaz almadan önce sorduğu bir soru: Kindle mı tablet mi? Ben, kendime sorduğum bir soru ile buna cevap buldum. Bir iPad alıp hem kitap okuyup hem de günlük işlerimi yaparım diye düşünüyordum. E-kitap okuyucuların biraz yavaş olduklarını da hesaba katarak tablet alırsam üstelik daha sonra satarım yenilerim diye düşünüyordum. Fakat, gözden kaçan birkaç nokta var: iPad size bildirim gönderecek, kitap okurken rahatsız edecek, gözünüzü yoracak ve güneş ışığında ekran belirsizleşecek. Gerçekten kitap okumak gibi bir amacınız varsa e-kitap okuyucu size mutlaka konfor sunacaktır. Üstelik katbekat daha uygun bir fiyata alacaksınız ve muhtemelen ömür boyu veya uzun bir süre kullanacaksınız.

Ehrlich ve Simon ‘un Bahsi Ne Anlatmaya Çalışır?

Reading Time: 2 minutes

Ehrlich-Simon bahsi nedir? Ekonomi ve çevre konusunda neyi anlatmaya çalışır? 1980 yılında bilim tarihinin en ünlü bahislerinden biri gerçekleşir. Bir biyolog olan Paul Ehrlich, hızla artan nüfusun kaynakları daha da azaltacağını öngörür. Bir ekonomist olan Julian Simon, insanlığın asla kaynakları tükenmeyeceğini düşündü, çünkü daha yüksek fiyatlar yeni rezerv arayışını ve kaynakların kullanımını ekonomikleştirme yollarını teşvik edeceğini düşündü. Ehrlich, Simon’a beş metadan oluşan bir sepetin (bakır, krom, nikel, kalay ve tungsten) fiyatının, artan kıtlıktan dolayı on yılda gerçek anlamda artacağını söyledi.

29 Eylül 1980, beş metadan her birinin 200 dolarını aldılar (toplam 1.000 dolarlık bahis). Bu kaynakların fiyatları önümüzdeki 10 yıl içinde enflasyondan daha hızlı yükselirse, Simon Ehrlich’e enflasyona göre ayarlanmış fiyatlar ile 1.000 dolar arasındaki farkı ödeyecekti. Gerçek fiyatlar düşerse, Ehrlich Simon’a farkı ödeyecekti. Bu süre zarfında küresel nüfus 846 milyon arttı (%19’luk bir artış). Ayrıca bu süre zarfında kişi başına gelir 753 dolar arttı (% 15, 2005 dolarında enflasyona göre). Ancak bu 10 yılda, malların enflasyona göre ayarlanmış fiyatları 1.000 $’dan 423.93 $’a düştü. Ehrlich bahsi kaybetti ve Simon’a 576.07 dolarlık karşılığında bir çek gönderdi.

Ehrlich-Simon bahsi, dünyanın doğal kaynakların “tükenip tükenmediği” sorusuna dayanıyordu, ancak 10 yıllık bir aralığın bize uzun vadeli hammadde kıtlığı hakkında çok fazla şey anlatması mümkün değil. Arz ve talep, bize bunun nedenini anlatır. Bakır veya krom gibi emtialar genellikle esnek olmayan (dik) kısa dönemli talep ve arz eğrilerine sahiptir, çünkü bu kaynaklar için çok az ikame vardır.

Uzun vadede bakır veya kromun fiyatına ne olur ve bir müddet sonra tükenir mi?

Bakırın fiyatı yükseldikçe, üreticiler çıkarılmasını daha ucuz hale getirmek için yeni teknolojilere yatırım yapacaklar. Tüketiciler ise bakırdan diğer hammaddelere ikame edeceklerdir. Her ikisi de fiyatları düşürüyor.

Bakır fiyatı düşmeye başladıkça, firmalar maden çıkarım yatırımlarını azalttı ve tüketiciler daha fazla bakır talep eder. Bu fiyatları tekrar yukarı çekiyor. Böylece, hammaddeler için piyasa fiyatlarının varlığı nüfus ve refah artışlarına rağmen ‘kaynakların tükenmemesini‘ sağlar. Bilinen rezervlerin üretime oranı fazla düşmemektedir.

Bu hikayenin kaynağı The Economy‘dir.

Wuhan Tedarik Zinciri Teknolojiye Nasıl Zarar Verecek?

Reading Time: 2 minutes

Çin’in Hubei bölgesi başkenti Wuhan, koronavirüs salgını ile adını çokça duyurmaya başladı. Şu anda, yoldan geçen birisine Wuhan desek ilk aklına gelecek konu eminim koronavirüs salgını olacaktır. Peki, eskiden otomotiv üretim merkezi olan Wuhan şehrinin özelliği nedir ve Wuhan teknoloji için ne önem arz ediyor? Bu yazımda, Wuhan’ın teknoloji açısından önemine ve tedarik zincirindeki aksamanın teknolojiye nasıl zarar verebileceğinden bahsedeceğim.

Wuhan, Çin’in değerli ürün ve hizmetlerin üretimini artırmayı amaçlayan hükümet destekli bir plan olan “Made in China 2025” kapsamında önemli bir rol oynamaktadır. Bu girişim kapsamında Wuhan, özellikle yarı iletkenler, LCD ekran üreten teknoloji ve elektronik şirketleri için bir merkez haline geldi. Milken Enstitüsü‘ne göre Wuhan, 2019’da Fortune 500 şirketinin 230’undan yatırım çeken ve 1.656 yüksek teknoloji işletmesine ev sahipliği yapan Çin’in en iyi dokuzuncu şehri oldu.

Wuhan’daki Teknoloji Tedarik Şirketleri

Örneğin büyük bir yarı iletken şirketi olan Tsinghua Unigroup, Mart 2016’da Wuhan’daki Çin’in en gelişmiş çip üretim tesislerinden birinin yapımını duyurdu ve bilgisayarlarda, akıllı telefonlarda kullanılmak üzere 3D NAND flash disk seri üretimini başlattı. Wuhan ayrıca, Foxconn‘dan (Apple için büyük bir elektronik tedarikçi) ziyade diğer iki büyük Çin yarı iletken üreticisi Wuhan Xinxin Yarı İletken Üretimi ve Yangtze Bellek Teknolojileri’ne ait üretim tesislerine ev sahipliği yapıyor. Wuhan’da önemli operasyonları olan diğer şirketler arasında Güney Kore’nin Samsung‘u, Tayvan’ın TSMC‘si (dünyanın en büyük anlaşmalı çip üreticisi) ve yerel teknoloji şirketleri Lenovo ve Xiaomi bulunuyor.

Xiaomi, ikinci merkezini Wuhan’da Aralık 2019’da koronavirüs krizinin başlamasıyla açtı. Akıllı telefon üreticisi, teknoloji şirketlerini çekmeyi amaçlayan 1.8 milyar dolarlık bir yatırımın bir parçası olarak 2017 yılında Wuhan il hükümeti tarafından şehre getirildi. Xiaomi’nin Wuhan’da yapay zeka, şeylerin interneti, büyük veri ve yazılım araştırmalarına odaklanan bir Ar-Ge merkezi var. Merkez, Wuhan’ın Optik Vadisi olarak da bilinen diğer birkaç ileri teknoloji girişiminde bulunduğu Yüksek Teknoloji Geliştirme Bölgesi‘nde yer alıyor.

Salgından önce, Çin 2018’de neredeyse sıfır olan payını 2020 sonuna kadar dünya bellek yongası üretiminin yaklaşık %5‘ini sağlamayı umutluyordu. Lenovo, Oppo ve Xiaomi gibi daha küçük akıllı telefon üreticileri, salgının bir sonucu olarak önemli operasyonel sorunlar ve planlama zorluklarıyla karşı karşıya kalacaklarına işaret ediyor.

Salgın ve işçi kıtlığından üretimin askıya alınması, Wuhan’ın ve Çin’in 2018’den beri sektörde yaşadığı önemli büyümeyi muhtemelen yavaşlatacak. Bu nedenle küresel teknoloji sektörü, Wuhan’daki üretim durmalarını yakından izliyor.

Temiz Kalkınma Mekanizması (CDM) Nedir? Ne işe yarar?

Reading Time: 2 minutes

İklim değişikliği ile adı çokça geçen Temiz Kalkınma Mekanizması (CDM Clean Development Mechanism) nedir? Kyoto Protokolü’nün 12. maddesinde tanımlanan Temiz Kalkınma Mekanizması (Clean Development Mechanism), Kyoto Protokolü (Ek B Tarafları) kapsamında emisyon azaltma veya emisyon sınırlama taahhüdü bulunan bir ülkenin gelişmekte olan ülkelerde emisyon azaltma projesi uygulamasını sağlar. Bu tür projeler, her biri bir ton CO2’ye eşdeğer olan satılabilir Sertifikalandırılmış Emisyon Azaltma (CER) kredileri kazanabilir ve bu da Kyoto hedeflerini karşılamaya sayılabilir.

Nasıl yani, daha az CO2 üreten para mı kazanacak?

Kyoto Protokolü’ne göre, her gelişmiş ülkenin yani Annex I Tarafaları’nın bir karbon dioksit salınım azaltma hedefi vardır. Örneğin, Almanya 2030 yılına kadar karbon salınım derecesini 1990’lara göre %55 azaltması gerekiyor. Bir Temiz Kalkınma Mekanizma (CDM) projesi, örneğin, güneş panelleri kullanma veya daha enerji tasarruflu kazanların kurulumunu yapan kırsal bir elektrifikasyon projesini içerebilir.

Temiz Kalkınma Mekanizması, sürdürülebilir kalkınma ve emisyon azaltımlarını teşvik ederken, sanayileşmiş ülkelere emisyon azaltma veya hedeflere ulaşma konusunda esneklik kazandırıyor. Diyelim ki Almanya 2030 hedefine ulaşamayacağını düşünüyor, o zaman Annex (ek) B ülkelerinden birinde mesela Çin’de proje yapıp CER kredisi kazanabilir. Ya da kendi ülkesinde karbon salınımı azaltımının maliyeti oldukça yüksekse, bu hedefine tamamen Annex B ülkelerinde mesela Çin’de gerçekleştirdiği projelerle ulaşabilir. Şu anda Çin’e olan talep gibi bir politika haline gelebilir, hem de ülke o pazara girmiş olur.

Diyelim ki başka bir Annex I ülkesi mesela İtalya bu hedefe ulaşamayacağını düşünüyor, o zaman başka bir ülkeden para ile CER kredisi alarak çözüm bulabilir. Bu noktada belli bir pazar oluşmuş oluyor, hatta Londra Karbon Borsası (CTX) bunun ilk örneğidir. Protokol’ün asıl amacı yine kapitalist politikalar yüzünden sendelenmiş oluyor. Bu da ortaya güvenlik problemi çıkarmış oluyor.

Türkiye Kyoto Protokolü’nde mi? Ek B listesinde yer alıyor mu?

Türkiye aslen UNFCCC’nin Ek I ve Ek II’de listelenmiştir. Eklerdeki listeye itiraz ettiği için Sözleşmeyi onaylamayı reddetti. 1997 yılında, Ek I ve Ek II’nin Türkiye’yi kaldırmak üzere değiştirilmesine ilişkin bir teklif sunuldu. Bu teklif üzerinde fikir birliğine varılamamasına rağmen, uzlaşma sağlanmış ve 2002 yılında yürürlüğe giren bir değişiklik Türkiye’yi Ek II’den kaldırmıştır. Protokol kabul edildiğinde BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi tarafı olmayan Türkiye, Protokolün Ek-B listesine dahil edilmemiştir.

Kyoto Protokolü nedir?

Kyoto Protokolü, küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda mücadeleyi sağlamaya yönelik uluslararası tek çerçeve. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi içinde imzalanmıştır. Bu protokolü imzalayan ülkeler, karbon dioksit ve sera etkisine neden olan diğer beş gazın salımını azaltmaya veya bunu yapamıyorlarsa karbon ticareti yoluyla haklarını arttırmaya söz vermişlerdir. Protokol, ülkelerin atmosfere saldıkları karbon miktarını 1990 yılındaki düzeylere düşürmelerini gerekli kılmaktadır.