Posts in Marketing

Grice İşbirliği İlkesi Nedir? Konuşmada Beklentilerimizi Artırır mı?

Reading Time: 3 minutes

Günlük hayatta herkesin karşılıklı dil değişimini engellememesi ve aksine kolaylaştırması beklenir. Konuşma sırasında her katılımcı, konuşma hedeflerine ulaşmak için uygun bir katkı yapmaya çalışır. Karşılığında ise diğer taraftan rasyonel, işbirlikçi ve hedefe yönelik katkı yapmasını bekler. Böylece, işbirliği beklentiyi arttırır. H. Paul Grice, bu genel kuralı İşbirliği İlkesi (Cooperative Principles) olarak adlandırmaktadır.

Bu ilke, ifade edilen şeyin, konuşmanın amacı ve yönü doğrultusunda, gereken zamanda ve gerektiği kadar söylenmesini açıklar ve dört alt kategoriye ayrılır. Bunlar nicelik, nitelik, bağlantı ve tarz ilkeleridir. Nicelik, konuşmaya gerekli katkının yapılması ilkesidir. Bu ilkeye göre bilgi, ne gereğinden az ne de fazla olmalıdır. Evet, fazladan verilen bilgi de bu kuralı ihlal ediyor. Nitelik, yanlış olduğuna inanılan bir bilginin konuşma esnasında aktarılmasını ifade eder. Bağlantı ilkesi, konuşmada konu dışına çıkılmamasına, alakasız sözler söylenmemesine işaret eder. Tarz ilkesi ise, ifadenin açıklığıyla ilgilidir.

Grice‘a göre bu ilkelerden herhangi birini yerine getirmediğimizde işbirliği kuralını ihlal etmiş sayılıyoruz. Konuşmanın amacı, iletişim sürecinde başka bir noktaya evrilebileceği gerçeği var ama bu Grice işbirliği ilkesinden farklı bir şey. İroni yapma, espri yapma, dalga geçme ve istenmeyen durumdan kaçma da Grice’a göre bu ilkeleri ihlal ediyor. Bazı edimbilimcilere göre ise bağlantı ilkesi (maxim of relation) gereklidir.

Günümüzü baz aldığımızda ise Grice’ın işbirliği ilkesi birçok probleme çözüm oluyor gibi. Madalyonun diğer yüzüne bakarsak sadece bağlantı ilkesinin olması veya bazı ilkelerin ihlal edilmesi günü kurtarmamızı sağlıyor. Buna farklı perspektiflerden bakmak için gelecek 3 başlıkta teknoloji, Türk kültürü ve ilişkiler açısından inceleyeceğiz.

“Şimdi, Yapmak İstediğiniz İşlemi Birkaç Kelimeyle Belirtin…”

Bu cümleyi banka veya telefon operatörü çağrı merkezini aradığımızda duyuyoruz genelde. Yapmak istediğimiz şeyi nicel ve bağlantı ilkelerine uygun belirtmezsek amacımıza ulaşamıyoruz. Ya da chatbot iletişim kanallarında yazdığınız anahtar sözcüğe göre sizin beklemediğiniz bir cevap verebiliyorlar. Esasında söylediğiniz şey, Grice işbirliği ilkesi ne uygun olmasına rağmen chatbot anlamıyor ve bu yüzden o kapsam dışına çıkıyor. Teknoloji, kurallara uyan-uymayan ifadeleri anlamakta zorluk çekerken insanoğluna ise bu anahtar kelimeleri kullanmak zor veya sıkıcı geliyor.

via GIPHY

Tam bu noktada iki rolün birbirinden uzaklaşması işi zorlaştırırken yakınlaşması iletişim sürecini etkili kılıyor. Yani teknolojinin daha kapsamsal bir dile sahip olması, retorik dili anlayabilmesi, koşullandırmanın çeşitlenmesi ve insanın ifadesini kısa, açık bir şekilde amacına uygun söyleyebilmesi. Böylece, Grice ilkesi ile konuşmada işbirliği ve akabinde beklenti artar.

“Hayır, istemiyorum.”

Demek yerine “Yemek yer misin?” sorusuna “Ya esasında 2 saat önce başka bir arkadaşımla yemek yemiştim” olarak cevap verebiliyoruz. Ya da “nasılsın?” sorusuna “saol, teşekkür ederim” dediğimizde ne anlama geliyor? Kibar bir millet olabiliriz ama neden başta bir şeyi amacına uygun yapmıyoruz? Teknoloji konusunda olan sıkıcılık bir faktör olabilir. Türkçe ne kadar zengin bir dil ya da ne kadar fakir bir dil olduğu başka bir faktör olabilir. Anlatmak istediğimiz şeyin başkasında ne anlama geldiğini etkileyen kültürel denge de başka bir faktör olabilir. Buraya kadar bahsettiklerim nicel, bağlantı ve tarz ilkeleriyle ilgili.

Bir de iletişim sürecinde kullandığımız üçüncü kişi zamiri ve beden dili var. Türkçede üçüncü kişi zamirlerinin he/she/it diye ayrılmaması gündelik hayatı daha pratik yapması ve bütüncül bakış açısı katarken aynı zaman belirsizliğe neden olurlar. Beden dili açısından, bir şeyi istemediğimi belli etmek için kafamı salladığımda bazı yabancı arkadaşlarımın bunu anlamadıklarını farkettim. Bu Grice işbirliği ilkesine dahil olmasa da iletişim sürecini etkileyen faktör.

H. Spencer’ın rahatlama kuramında gülme, insanın içinde biriken sinirsel enerjinin boşaltılması sonucu oluşur. Bizi güldüren Nasreddin Hoca, 13. yüzyıldan bu yana anlatıla gelen kültürel bir zenginliğimiz. Peki, bu fıkralar Grice’ın işbirliği ilkesine uyuyor mu? Hayır, birçok durumda ihlal ediyor. Hikayelerde, kahramanlar, konuşmalara gerçek ve istenen katkıyı sağlamaz. Beklediği cevaplarla karşılaşamayan dinleyici ise aykırılık karşısında güler. Coşar ve Usta, “Bu gülüş, düşündüren, sorgulayan, yanlışı yıkan, görevci olmasıyla değerli, milli ruh taşıyan evrensel bir gülüştür” diye belirtiyor. Grice’ın ilkelerine uymayan konu ile bağlantısız yeterince bilgi vermeyen bu fıkralar, aksine daha akılda kalıcı mesaj veriyor.

“Artık beni anlamıyorsun!”

Dil faaliyetinin nihai hedefi, iletişim ortamında bir anlam üretmektir. Peki, ilişkilerimiz ne kadar anlamlı ve ne amaçla kuruluyor? Uzun ilişkiler, bazen beklentiyi arttırıp hayal kırıklığı ile sona gelebiliyorken bazen de bu iletişimi daha da sağlamlaştırıyor. Bir eğitim bilimleri dersimde hoca, ilişkilerimizde kriz anını eğlenceye dönüştürerek aşabiliyorsak o ilişki sağlamlaşmıştır demişti. Bu doğrultuda, dilin karşı tarafa yeteri derecede, doğru ve alakalı bilgi vermesi sonucunda verilen anlam yükü veya beklenti, tam tersine saniyeler içinde Grice ilkeleri ihlal edilerek yıkılmaz hale geliyor. Peki, konuşmada işbirliği beklentiyi artırıyor, ya beklentilerimiz?

Dil olmadan ilişki kurmak imkansız. Bir insanla ortak zevklerimizin olup olmadığını konuşarak anlayabiliriz. Bir sorun olduğunda karşı taraf ile iletişim kurup sorunu anlayabiliriz. Buraya kadar hep anlam faktöründen bahsettik, bir de ne hissettiğimiz var. Leibniz’te bulanık, karanlık düşünme, duyma ve istencin yanında olma anlamına gelen duygu ve duygularımız. Charles Dickens’ın Büyük Umutlar‘ında dediği gibi bazen kapıyı kapatıp yalnız kalmak, en güzel şey oluyor. Peki, konuşmuyorsak bu bir çözüm mü? Anlamı nasıl doğru, alakalı ve gerektiği kadar alacağız? Burada aklıma Suskunlar kitabının son cümlesi geliyor: “Belki de susmak, gerçeği anlamanın tek yoluydu“. Ki bu sefer zaman kuralını çiğnedik.

Teknoloji, Küreselleşmeyi Öldürüyor Mu?

Reading Time: 4 minutes

Küreselleşme out, küreselleşmeden uzaklaşma in. Ya da…

Siyasette popülizmin yükselişi, düzenlemeler, ticaret ve imalattaki değişikliklerin yanı sıra insan hareketliliğindeki artan zorluklar gibi faktörlere baktığınızda, yeni trendin küreselleşmeden dönüş olduğu gözüküyor. Tabii yerelleştirmeyi veya milliyetçiliği savunmak da olabilir.

Küreselleşmeden geri dönüş, büyük ölçüde teknolojik bir sorun gibi görünüyor: Teknoloji şirketleri ya bu trendi yönlendiriyor gibi görünüyor ya da hükümetler için değişimi yönlendirebilmek için bir araç olarak kullanıyor.

Koronavirüs’ün Viral Olması ve Oluşan Panik

Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan koronavirüs, küreselleşme hakkında hoş olmayan bir gerçeği ortaya koydu: Bir yerde ortaya çıkan viral bir salgın her yere yayılabilir. Böyle bir salgını durdurmak için en iyi çözüm radikal, ani ve geçici küreselleşmeden geri dönüştür. Bu teknoloji endüstrisini zorluyor.

Virüsün en hızlı etkisi teknoloji fuarlarında oldu. En önemli mobil ticaret fuarı olan ve 24 Şubat’ta Barselona’da başlaması planlanan Mobile World Congress ya iptal edilecek ya da katılımı büyük ölçüde azaltılacak. LG ve Ericsson gibi devler zaten katılımlarını iptal etti. Ayrıca düzinelerce Çin ticaret fuarı, iptal edildi.

Bir sonraki etkisi ise satış ve imalat olacaktır. iPhone‘ların yapıldığı Foxconn süresiz olarak kapatıldı ve şimdilik yüz maskeleri yapmaya başladılar.

Amazon’daki satıcılar, koronavirüs nedeniyle kapalı fabrikalardan kaynaklanan ürün kıtlığına merhem olmaya çalışıyorlar. Tesla, Çin’deki fabrikasını kapattı ve Model 3’lerin üretimini durdurdu. Google, Amazon, Facebook ve Microsoft gibi şirketler Çin’deki ofislerini kapattı veya Çin’e seyahat kısıtlaması koydu.

Üçüncü olarak etkisi kazanca yansıyacak. Çoğu Çinli teknoloji şirketinin kazançları beklentilerin çok altına düşmesi bekleniyor. Salgın aynı zamanda, sosyal ağlardaki sahte haber ve yanlış bilgiye neden oluyor ve bu da Dünya Sağlık Örgütü’nün “infodemic” dediği şeye yol açmaktadır.

Politika, Huawei 5G’sinin önüne geçti

Uluslararası politika, küreselleşmeye yön vermektedir. Ancak bu eğilimi şekillendirmek için çoğunlukla teknolojiyi ve teknoloji şirketlerini kullanıyorlar. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri, Huawei’nin 5G teknolojisindeki hakimiyetini engellemeye kararlı ve bu baskı ABD’nin İngiltere ile olan ittifakını bile zorluyor. Huawei‘in ABD yasağı Android’e yaradı ve bu aynı zamanda Huawei’in HarmonyOS adı verilen kendi işletim sistemini geliştirmesine neden oldu.

Avrupa Birliği teknoloji düzenlemeleri ile küresel dünyadan daha fazla uzaklaşmaya neden oluyor. Unutulma hakkı adı verilen düzenleme, Euro Bölgesi içinde ve dışında Google Arama kullanıcıları için farklı arama dizinleri oluşturuyor. GDPR kuralları yüzlerce ABD haber sitesini Avrupalı ​​kullanıcılar için görünmez hale getiriyor. Arama motorlarının arama sonuçlarında Avrupa haber sitelerini göstermek için ödeme yapmalarını zorunlu kılan Avrupa yasaları, aslında Avrupa haber kaynaklarını küresel aramalardan kesebilir. Bu düzenlemeler nedeniyle, Avrupa’daki online haberler Avrupa dışındaki haberlerden tamamen farklıdır.

Çin’in interneti deglobalize etmesi günümüzün altın standartı sistemidir. Çin’in Büyük Güvenlik Duvarı, ayrıca yabancı sosyal ağlardaki yasaklar ve Çin’deki diğer kurallar, interneti yalıtılmış ağa yakın hale getiriyor. Rusya ve diğer ülkeler de Çinlilerin bu internet kontrolünü taklit etmeye çalışıyorlar.

Rusya’nın internetini dış dünyaya kapatma konusundaki çabası ve yabancı şirketlerin telefonlara hükümet casus yazılımları ekleme zorunluluğu, Apple dahil Silikon Vadisi şirketlerinin Rus pazarında hizmet vermesini zora sokuyor. Bir diğer yandan ise splinternet, “internet” in yerini aldı.

Uber: Vahşi bir yolculuk

Uber gibi San Francisco merkezli paylaşım ekonomisi girişimleri küreselleşme eğilimini artırıyor gibi görünüyordu. Her yere seyahat edebilir, uygulamanızı kullanarak gezintiye çıkabilir veya yemek sipariş edebilirsiniz. Ancak Uber, bir zamanlar hâkim olduğu ya da hakim olması beklenen pazarlardan çıkarılıyor.

Uber, Çin’deki varlığını 2016 yılında Didi adlı “Çinli Uber” e nakletti ve sattı. Uber, Endonezya ve diğer pazarlardan Çin ile aynı şekilde çıkış yaptı. Rusya’da ise Yandex’in kontrol payına sahip olduğu Rusya’nın Yandex.taxi ile ortaklık kurdu.

Geçen ay Hindistan’da, Uber’in gıda dağıtım iştiraki Uber Eats, Zomato adlı Hintli rakibine satıldı. Şimdi büyüyen gıda dağıtım uygulaması pazarı iki Hintli şirket tarafından kontrol ediliyor.

Uber asla küresel bir hizmet olmayacak. Dünyanın en büyük pazarlarından bazılarının geri çekilmesi küreselleşmeden geri dönüşe işaret ediyor.

Sosyal ağlar küresel çapta anti-sosyal hale geliyor

Bir süreliğine, sosyal ağların dünyadaki herkesin diğer herkesle sohbet edeceği küresel bir “kasaba meydanına” dönüşeceği düşünülüyordu. Ancak bu eğilim, agresif bir şekilde tersine gidiyor.

Sosyal ağlar kendilerini algoritmik olarak küresel dünyadan uzaklaştırıyor. Trend olan konular, içerikler ve “haber akışı” her ülke için farklıdır. Her hükümet, farklı içerik türlerine yasaklama getirmektedir.

Facebook gibi siteler Çin, İran, Suriye ve Kuzey Kore’de açıkça yasaklanmıştır. ABD, şu anda ordusunda zaten yasak olan TikTok’u tümüyle yasaklamak istiyor. Ülkeye özgü yerelleştirme, sansür ve sosyal ağların yasaklanması eğilimi devam edecektir.

“Deglobalisation” gerçek bir fenomen mi?

Tüm bu eğilimler ve değişiklikler, küreselleşme eğilimini tersine çevirdiğine benziyor, ancak bu yanıltıcı olabilir. Ekonomik olarak uluslar birbirlerine daha bağımlı hale geliyor. Örneğin, teknoloji yalıtımı için örnek gösterilen Çin, büyümesini ihracata ve fason üretime borçludur. Ekonomisi olgunlaştıkça ve nüfus yaşlandıkça, dış dünyaya olan bağımlılığı da büyüyecektir.

Aslında teknoloji giderek daha önce benzeri görülmemiş bir ölçekte uluslararası seyahat sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda dünyanın herhangi bir yerinde yaşayabilen insanların yaşam tarzlarına olanak sağlıyor.

Globalizasyondan uzaklaştırıyor gibi görünen faktörlerin çoğu daha fazla küreselleşmeyi yönlendirecektir. Örneğin, koronavirüs ve bunun dünya çapındaki teknoloji şirketleri üzerindeki etkisi, üretim, bileşenler ve işgücü için tek bir ülkeye güvenmenin riskli olmasıdır. Aksine üretimi uluslararası alanda çeşitlendirmek için giderek artan bir itici güç olacaktır.

Küreselleşme karşıtı politik güçler – yani milliyetçilik, popülizm ve düzenlemeler – geçici ve döngüsel olma eğilimindedir. Tarih herhangi bir kılavuzsa, gösterge diğer yönü gösterecektir. Avrupa’nın teknoloji şirketlerine yönelik agresif düzenlemesi bölücüdür, ancak sadece geçici olarak. GDPR gibi durumlarda, Avrupa eğrinin önündedir ve yaptığı düzenlemeler taklit edilecektir. Arama motorlarının haber sitelerine bağlantı için ödemesi veya gereksinimler gibi düzenlemeler muhtemelen geri tepecek ve başarısız olacaktır.

Sosyal ağları deglobalize eden güçler uzun vadede önemini kaybedecek. Hükümetler veya şirketler yerine kullanıcılar tarafından yönlendirilen bir başka trend, dev sosyal ağların küçük, kişisel ağlarla değiştirilmesidir. İşte, “anti-sosyal sosyal ağlar” geleceği.

Bu trendler karşısında ne yapmak gerekiyor?

Dünya gittikçe karmaşıklaşıyor. Büyük kuruluşlar planlar yaparken, bu artan karmaşıklığı akılda tutmak önemlidir. Özetle, hem küreselleşmenin artması hem de yerel gereksinimlerin artmasıyla karşı karşıyayız. Bu, planlamacıların yerelleştirmeleri artırmaları gerektiği anlamına geliyor. Esneklik, adaptasyon, yerelleştirme ve çeşitlendirmeye önem vermek.

Ya da koronavirüs? İyi haberler ve kötü haberler var. İyi haber şu ki, bilim aşı geliştirmede hızlanıyor. Kötü haber, bu tür bir salgının tekrar tekrar gerçekleşeceğidir.

Virüsler ve politika daima olacaktır. Ama ticaretin de olması gerekiyor. Bu yüzden, küreselleşmeden geri dönüş yanılsamasını yaratan ve uyum sağlayan bu trendlere dikkat etmek gerekiyor.

Canlı Yayın Alışverişi: Asya’nın Perakende Trendi

Reading Time: 3 minutes

Canlı yayın alışverişi, bugün online alışveriş bazında en hızlı büyüyen endüstrilerden biri. Özellikle ikinci sınıf kanallarda reklam aralarını meşgul eden aynı cümleyi 153 kere söyleyen kanal alışveriş programlarına aşinaysanız, muhtemelen canlı yayın alışverişi hakkında iyi bir fikriniz vardır.

Televizyonda göstermek ve izleyicilerin sipariş vermek için arama yapmasını beklemek yerine, canlı yayın alışverişi, perakendecilerin gerçek zamanlı olarak takipçilerine canlı video yayını sağladığı yeni nesil bir pazarlama kanalıdır. Canlı yayın, 2010’un ilk yarısında büyük bir büyüme alanıydı ve e-ticaret şirketleri bu yeni kanalı hemen fark edip yararlandı. Batı’da, Facebook Live satışları bir gelecek trendi, ancak Asya’da hali hazırda trend bir pazarlama kanalı.

Çin’de orta sınıfının büyümesi ve artan satın alma gücü ile Çinliler bu yeni platformda daha fazla para harcıyorlar. Kleiner Perkins’in 2017 raporuna göre, canlı yayının Çin’deki en kârlı pazarlama kanalı olduğunu ve gelirinin online oyun pazarından iki kat fazla. Televizyon, video, müzik ve radyo canlı yayın alışverişinin yanında cüce kalıyor.

Çin’de canlı yayın alışverişi başarısına katkıda bulunan iki temel faktör bulunuyor. Birincisi, Alipay, Alibaba ve WeChat Pay gibi online ödemeler yapmayı sağlayan mobil çözümlerin yükselişidir. Esasında güçlü bir ödeme çözümü olmasaydı, canlı yayın alışverişi bu kadar yükselemezdi. Diğer önemli faktör ise Çinli ünlülerin platforma katılımıdır.

Bu yeni hareketin en büyük oyuncusu Çin uluslararası teknoloji holdingi Tencent. WeChat’in sahibi Tencent, canlı alışveriş deneyiminde ödemeyi başarılı bir şekilde gerçekleştiriyor. Şirket, canlı yayın platformu Now Live‘a 294 milyon dolar yatırım yaptı. Büyük oyuncular arasında Huya ve kendi canlı yayın platformlarına yatırım yapan Huajiao da bulunuyor. Huya 75 milyon dolar yatırım yaparken, Huajiao 45 milyon dolar yatırdı. Son büyük oyuncu ise Alibaba.

Ana Fikir Liderlerinin (Key Opinion Leaders) Yükselişi

Fan Bingbing gibi ünlüler canlı yayın satışlarıyla birçok markayı aktif olarak tanıtıyor ve en çok dikkat çeken yer burası. Ancak, Çin’deki trend canlı yayın manzarası aslında üç farklı faktörden oluşuyor.

  • Ünlüler
  • İnternet Fenomenleri
  • Mikro Influencer’lar

Alibaba’nın TaoBao Canlı Yayın Pazarı

Jack Ma’nın Alibaba Group‘u muhtemelen canlı yayın alışveriş yapbozunun en önemli parçası. Alibaba, çoğu canlı yayın perakende için tercih edilen platform olan Taobao pazarını elinde tutuyor. Taobao ve Tmall, 2017 yılında 17,7 milyar dolara ulaştı ve tüm ABD online perakende sektöründen daha fazla işlem hacmi üretiyor. Taobao ürünleri, şimdi ise Lazada, Shopee ve Amazon gibi çeşitli pazarlara yöneldi.

Bu Çinli online alışveriş sitesi, her 1 milyon yayın görüntüleme için yaklaşık 320.000 ürüne sahip. Yoğun sezonda ve Black Friday gibi dönemlerde, 3 milyar izlenmeye ulaşabiliyor. Aynı zamanda, yüksek dönüşüm oranına da sahip. Bu da TaoBao’yu canlı yayın pazarında bugün Asya’daki en önemli oyunculardan biri haline getiriyor.

Taobao, Çinli kullanıcıları küresel pazara bağlayan ShopShops gibi şirketlerle çalışarak güçlü bir kadroyu elinde tutuyor. ABD’deki perakende mağazaları, aslında Çinli tüketicilere ulaşmak ve tamamen yeni bir pazara girmek için ShopShops‘un hizmetini kullanabilirler. Bugün dünyanın en büyük büyüyen pazarlarından birine ulaşmak için büyük bir fırsat.

Bütün bunlar ne anlama geliyor?

Canlı yayın alışverişi, bugün Asya’daki en büyük trend ve hala büyümektedir. Daha fazla perakendeci, kullanıcıları etkileşime sokma ve onlara değer sağlama işini anladıkça, küresel pazar daha da gelişecektir. Perakendeciler, önümüzdeki on yılda bu dev dalgadan sarsılmak istemiyorlarsa bu trende dikkat etmeleri gerekiyor.

[TREND] Google’ın Ekmeğine E-ticaret Devleri Göz Koyuyor

Reading Time: 2 minutes

Diyelim ki bir şey alacaksınız, kime soruyoruz? Google it! Aradık sonuçlar geldi, ilk sayfa yani SERP (Search Engine Results Page) sayfası herkesin olmak istediği yer. Aradığınız kelimeye bağlı olarak ilk birkaç sonuç adv simgesi ile reklamdır. Reklamlı sonuçların birine tıkladığınız takdirde ise o site veya şirket bunun için Google’a belli bir ücret öder. İşte Google’ın bu reklam gelirinin tüm pazardaki payı önümüzdeki birkaç yıl içinde azalması bekleniyor. Google’ın gelir kaynağına daha fazla ortak olacak şirket ise bir e-ticaret şirketi. Kim bu e-ticaret devi dersiniz? Tabii ki şu anda pastada %12,9 pay ile söz sahibi olan Amazon!

eMarketer’e göre, Amazon’un bu yılki arama motoru reklam gelirinin 7 milyar dolardan fazla olması öngörülüyor. 2021’e kadar ise e-ticaret devinin Google’ın arama reklamlarındaki payından alarak arama pazarının yüzde 16’sını yönetmesi bekleniyor. Yani bu, büyük e-ticaret oyuncularının bir arama motoru haline gelmesi trendine işaret ediyor.

Raporda, Google’ın, ABD’deki Amazon’un 7.09 milyar dolar gelirine kıyasla, bu yıl ABD’de 40 milyar doların üzerinde arama reklam geliri elde edeceği belirtildi. Yüzdesel olarak arama motoru pazarının Google’ın yüzde 73’üne sahipken Amazon yüzde 13’üne sahip. Ancak, 2021’de Amazon’un ABD’deki arama motoru reklam gelirlerinin yüzde 16’sını kontrol etmesi bekleniyor. 2021 yılında Amanzon %16 pay ile 11.7 milyar dolar gelir sağlarken, Google’ın ise 50 milyar dolar gelirle %70’e gerileyecek.

Amazon’un marka harcaması daha da artacak çünkü reklam fırsatı artıyor

Son iki yılda, Amazon perakende markalarını sitesine çekmek için Madison Avenue ile otomatik reklam platformunu geliştirdi. Böylece reklamverenler, Amazon’da ürünlerini tanıtarak rekabet kosusunda iyi bir araca sahip oldular. Amazon bunu, insanların bir ürün aradıklarında karşılarına çıkan ve daha yüksek görünürlük sağlayan sponsorlu ürün reklamlarıyla sağladı.

http://gph.is/1mDKffg

Müşteri davranışlarında da bununla paralel bir değişim meydan geliyor. Örneğin, tam olarak ne istediğini bilmeyen birisi Amazon’a gidiyor ve arama motoruna “hediyelik” kelimesine yazıyor. Yani, daha önceden Google’da hediyelik ararken artık Amazon’da alacağı ürün yerine direkt hediyelik olarak arama yapabiliyor. Yine Google’ın hanesine bir eksi yazılıyor.

Catalyst ve ClickZ tarafından hazırlanan bir rapora göre, geçen yıl toplam arama ve satın alma faaliyetlerinin yüzde 15’i Amazon’da gerçekleşti. Bu yıl ise yüzde 22,5’e yükseldi. Araştırmaya katılanların yalnızca yüzde 50’sinden fazlası, arama yapmak, karşılaştırmak ve satın almak için Amazon’u ziyaret ettiklerini söyledi; bu yıl da bu oran yüzde 68’e kadar çıktı.

Google ve Amazon, bu rekabet algısından faydalanabilirler ve birbirine çelme takabilirler. Diğer perakendeciler tarafında ise Walmart, Kroger ve Target dijital arama sektöründe Amazon’u yakalamaya çalışıyorlar. Ancak eMarketer verilerine göre, Google için önemli derece bir tehlike oluşturmuyorlar.

Netflix Türkiye’de Kalacak Mı?

Reading Time: 2 minutes

RTÜK‘e internet üzerinden yayın yapan platformları denetleme yetkisi verilmesi ardından en çok konuşulan, Netflix’in Türkiye pazarından çekilip çekilmeyeceği konusu oldu. Gelin ilk önce kanunun bazı ayrıntılarını inceleyelim:

https://twitter.com/JaredWall01/status/1163021993840717824

1 Ağustos’ta yürürlüğe giren Türk hükümetinin bu kanunu ile RTÜK’ün uygun bulmadığı içerikleri de kataloglarından çıkarmak durumunda kalacak, koruyucu sembol sistemi kullanarak izleyicileri program hizmetlerinin içeriği hakkında sesli veya yazılı olarak bilgilendirmekle de sorumlu olacak. Yani RTÜK oturup baştan sona tüm Netflix içeriklerini ve YouTube videolarını izlemeyecek(!), kullanıcı herhangi bir şikayette bulunduğu takdirde o videoyu veya yayını izleyip ona göre aksiyon alınacak.

Yönetmelik uyarınca artık söz konusu platformlar RTÜK’ten lisans almadan bu hizmetleri veremeyecek. Yayıncı kuruluşlar yıllık gelirlerinin binde 5’ini de her yıl RTÜK’e verecek. Bu kısım ise hükümet için en önemli kısım, parayı veren düdüğü çalacak. PayPal olayını hatırlayalım, BDDK para akışını denetleyebilmek için mükellef olmasını istemişti. BDDK’nın talebi bu akışı legalize etme yönündeyken PayPal yanaşmayınca Türkiye’den çekildi. Bu durum ise bazı kişiler tarafından:

  • artan yurt dışı alışverişinin engellenmek,
  • BKM’nin online para transferi sistemi Troy’un en büyük rakibini piyasadan silmek olarak yorumlandı.

TR’de Yasaklanan Diğer Platformlar

blocked websites in Turkey

YouTube ise dünyada tam trend olmaya başladığı yıllarda Türkiye’de kapalı kaldı. Video paylaşım sitesi Youtube hakkında da erişim yasağı getirilmesinde Suriye ilgili tapelerin sızması olduğu söylendi. Bir diğer platform ise Wikipedia. Türk hükümeti, Vikipedi’de yer alan Türkiye’nin terör örgütlerini desteklediğine dair bilgiyi kaldırmasını istemişti. Kendi kendine darbe yaptıran devlet başkanları listesine Tayyip Erdoğan’ı ekleyince de platform kapatıldı. Bu noktadan sonra, Wikipedia ne o bilgiyi düzeltti, ne de Türk hükümeti geri adım attı. Beni şaşırtan ise herkesin görüş belirtmeye korktuğu bu atmosferde Ekşi Sözlük gibi platformların hala açık kalması.

Asıl Soru: Netflix Türkiye Gidecek mi, Kalacak mı?

Öncelikle şunu belirtmekte fayda var: Netflix’in Türkiye’de fiziki bir ofisi bulunmuyor, operasyonlar Amsterdam merkezinden yönetiliyor. Sosyal medyada genelde Netflix’in Türkiye pazarını bırakacağı ve bunun Eylül’de olacağı da konuşuluyor. Netflix tarafında ise şu anlık böyle bir şey gözükmüyor. Hatta, “İnternet yayınlarına yönelik getirilen düzenlemeyi yakından takip ediyoruz. Türkiye bizim için çok önemli bir pazar. Bu nedenle Türk yetenekleriyle birlikte film ve dizi sektörüne yatırım yapmaya, üyelerimizin bu içeriklere keyifle ulaşmalarını sağlamaya devam etmek istiyoruz.” diye açıklama yapıldı.

Benim görüşüme göre de şu anlık bu platform pazarda devam edecek. Fakat, sonrasında neler olur, neler talep edilir bilinmez. Belki yapılan yatırımları azaltıp Türkiye’deki bazı firmalar gibi hizmete önem vermeden sadece kazancına odaklanabilir. Mesela, ücretsiz deneme aboneliklerin Türkiye’de iptal edilmesi. Ya da Netflix için bu bedel ağır olursa, o da kapatılan siteler kervanına kapılıp gidebilir. Zamanla bu sorunun cevabını görmüş olacağız.