Posts by Emin Altun

Yavaş Yaşam Felsefesi Nedir ve Neden Popüler Oldu?

Reading Time: 3 minutes

Teknoloji hızlandıkça hayatımızın hızı da doğrusal olarak artıyor. Bilgi ve haber, ister doğru olsun ister yanlış, her zamankinden daha hızlı yayılıyor. İnsanların haftanın 7 günü, günün 24 saati internete bağlı olması bekleniyor. Acelecilik kültürü, insanları tükenmişliğe doğru itiyor. Ancak işler ne kadar hızlı da bir noktada onları yavaşlatmak isteriz. İşte burada yavaş yaşam felsefesi (Slow living) devreye girer.

Carl Honoré, In Praise of Slowness kitabında “Nicelikten çok nitelik. Bir şeyleri mevcudiyetle yapmak, anda olmaktır. Nihayetinde yavaş yaşam felsefesi, her şeyi olabildiğince hızlı yapmak yerine mümkün olduğunca iyi yapmaktır.” diyor.

Bu size biraz basit gelebilir, “ama aslında günün her anın zamana karşı bir yarış olduğu bir parkur koşusu kültüründe, son derece devrimci bir fikirdir” diyor Honoré. Peki yavaş yaşam felsefesi tam olarak nedir? Nasıl kendimizi yavaşlatabiliriz ve bu tempoyu benimseyebiliriz?

Cittaslow Yavaş Yaşam Felsefesi Nedir?

Akademide bir şeyi betimlemenin en iyi yollarından biri, ne olmadığından başlamaktır. Günlük hızlı temponuzu yavaşlattığınızı düşünün, en çok neyi yavaşlatmak isterdiniz? Honoré, “Tabunun olduğunca her şeyin hızlıca yaşandığı kültürümüzde, yavaşlamanın tek yolu her şeyin inanılmaz derecede ağır çekime dönüşmesi olduğunu düşünürüz, bu da saçma olur” diyor. Yavaş yaşamak, kendimizi kapatmak değildir. Daha çok, stratejik olarak geri adım atmakla ilgilidir.

İtalyanca şehir (citta) ve İngilizce yavaş (slow) anlamına gelen Cittaslow yavaş yaşam felsefesi, işleri olduğunca doğru hızında yapmaktır. Doğal olarak, hayatta işleri hızlı yaptığımız ve meşgul olduğumuz zamanlar vardır. Ancak frene basıp yavaşlamamız gereken başka zamanlar da vardır.

Daha yavaş bir yaşam tarzı için olmazsa olmazlar nelerdir?

Yavaş yaşam (slow living), bağlantıyı kesmek, yavaşlamak ve daha fazla var olmak için fırsatlar yaratmaktır. Buna yönelik ilk adımı, telefonunuz veya bilgisayarınızla ilişkinizi yeniden tanımlamayarak ve ekransız zaman için hayatınızda daha fazla yer açarak başlayabilirsiniz.

Honoré, “Yavaş yaşamın temel taşlarından biri, teknolojiyle daha dengeli, daha sağlıklı, daha mutlu ve daha insancıl bir ilişki kurmaktır” diyor. “Bu teknolojinin inanılmaz hızını ne zaman kullanacağını bilmek ve sonra ne zaman yeterli olduğunu bilmektir.”

Yavaş yaşamanın bir diğer önemli unsuru, kaçırma korkusunu yenmek ve her şeyi tek tek yapmaya çalışmak yerine, önemli olan şeylere odaklanmaktır. Honoré, “Yavaş olmanın temel taşı, hayır demektir.” diyor. “Hayır deme, öncelik verme, durup düşünme ve ‘Benim için gerçekten önemli olan nedir?’ demek için zaman ayırma sanatını yeniden öğrenmektir. Sonra zamanınızı ve dikkatinizi bu şeylere ayırın ve diğerlerini bırakın.”

Sizin için neyin önemli olduğunu belirlemek ve Pareto Kuralı hakkında bilgi almak için şu yazıyı okumanızı öneriyorum.

Yavaş yaşamaya değer mi?

İnsan zihninin, bedeninin ve ruhunun alabileceği hızın sınırlarını zorluyoruz. Hatta, her şeyi bir anda yapabilmek için bir bedel ödüyoruz. “Beslenmeden ilişkilere, aileden işe kadar her şeyde acı çekiyoruz ve aynı zamanda düşünme, bağlantı kurma, yenilik yapma, iş yaratma, üretken olma ve yaratıcı olma yeteneklerimize zarar veriyor.”

Yavaş yaşam felsefesi pek çok kişide fark yaratıyor, çünkü insanlar hızlı yaşam tarzıyla birlikte gelen sonuçlardan bıkmış durumdalar. Honoré’a göre, “Gerçekten yaşamak yerine hayatlarımızda birbirimizle yarışıyoruz. Günün her anını kısa bir çizgiye dönüştürmek çok zor ve bizi pek çok yönden yıpratıyor.”

Yavaş yaşam felsefesi için birkaç öneri:

  • Ucuz olan her şeyi almayın.
  • Telefon, laptop veya kitabınızı uzağa koyun ve lokmalarınıza odaklanın.
  • İşe gitme rutininizi gözden geçirin.
  • Sıkılın.
  • Doğayla ve kendinizle baş başa kalabileceğiniz yürüyüşler yapın.
  • Bedeninizi dinlendirmek ve yenilenmesine yardımcı olmak için en az 8 saat ayırın.
  • Hobilerinize günde en az yarım saatinizi ayırmaya çalışın.
  • Üstünüzde baskı yaratmamaya, kendinizi zorlamamaya ve stres seviyenizi artıracak eylemlerde bulunmamaya dikkat edin.

Sürdürülebilir Kalkınma Kısa Tarihi, Önemi ve Örnekleri

Reading Time: 5 minutes

Sürdürülebilir kalkınma, insan ile doğa arasında denge kurarak doğal kaynakları tüketmeden, gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarının karşılaması gerektiği fikridir. Sürdürülebilir kalkınmanın ilk resmi tanımı 1987 yılında Birleşmiş Milletler‘in Brundtland Raporu‘nda yapılmıştır.

Sürdürülebilir kalkınma, toplumu uzun vadede var etmenin bir yoludur. Bu, çevrenin ve doğal kaynakların korunması, sosyal ve ekonomik eşitlik gibi zorunlulukları uygulamak anlamına gelir.

Sürdürülebilir Kalkınma Fikri Nasıl Ortaya Çıktı?

Sanayi devrimi, sürdürülebilir kalkınma fikrinin ortaya çıkmasıyla bağlantılıdır. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Batılı toplumlar, ekonomik ve endüstriyel faaliyetlerin çevre ve sosyal denge üzerinde önemli etkileri olduğunu keşfetmeye başlarlar. Bu süreçte çeşitli ekolojik ve sosyal krizler yaşanmış ve daha sürdürülebilir bir modele ihtiyaç olduğunun farkına varılmıştır.

Yirminci yüzyılda dünyayı sarsan ekonomik ve sosyal krizlerden bazı örnekler:

  • 1907: ABD Bankacılık krizi 
  • 1923: ABD Enflasyon krizi 
  • 1929: 1930’ların mali krizinin başlangıcı 
  • 1968: Orduya ve bürokrasiye karşı dünya çapında halk ayaklanmaları 
  • 1973 ve 1979: Petrol şokları 
  • 1982: Gelişmekte olan ülkelerin borç şoku

Bazı ekolojik kriz örnekleri:

  • 1954: Rongelap nükleer serpinti
  • 1957: Torrey Canyon petrol sızıntısı
  • 1976: Seveso felaketi
  • 1984: Bhopal felaketi
  • 1986: Çernobil nükleer felaketi
  • 1989: Exxon Valdez Kazası
  • 1999: Erika felaketi

Ortak Malların Trajedisi ve Sürdürülebilir Kalkınma [1968]

1968’de ekolojist ve filozof Garret Hardin, ortak malların trajedisi başlıklı bir makale yazdı. Bireyler rasyonel ve bireysel çıkarlarına odaklanırlarsa, toplumların ortak çıkarlarına karşı çıkacak ve insanların gezegenin doğal kaynaklarını tüketeceklerini savundu.

İnsanların bu şekilde doğal kaynaklara erişimi ve sınırsız tüketimi, bu kaynakların sonunu getirecektir. Hardin, insanın sınırsız bir şekilde ürediği için doğal kaynakların sonunda tükeneceğine inanıyordu. Yine Hardin’e göre, insanlığın gelecek bir felaketten kaçınması için ortak kaynakları kullanma şeklini kökten değiştirmesi gerekiyordu. Bu da sürdürülebilir bir kalkınma ile mümkün olabilirdi.

Büyümenin Sınırları ve Südürülebilir Kalkınma [1972]

Hardin’in makalesinden birkaç yıl sonra 1972’de, Club of Rome tarafından görevlendirilen bir grup bilim insanı, sınırlı kaynaklara sahip bir gezegende olabileceklerin sonuçlarını tahmin etmeyi amaçlayan bir bilgisayar simülasyonu yürüttüler.

Dünya nüfusu artışı, sanayileşme, kirlilik, gıda üretimi ve yenilenemeyen kaynakların tüketilmesi gibi 5 farklı etken arasındaki etkileşimler, bu değişkenlerin katlanarak büyüdüğü ve teknolojinin kaynakları doğrusal olarak artırdığı bir senaryo göz önünde bulundurularak analiz edildi.

Bu senaryoya göre eğer insan büyümeye sınır koymazsa, en iyi ihtimalle 21. yüzyılın sonunda ekonomik ve sosyal bir çöküşün olacağı çıktı. Bu tahmin The Guaridan’ın makalesine göre olası görünüyor.

1. BM Çevre ve Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı [1972]

BM tarafından düzenlenen ilk büyük dünya liderleri toplantısı BM Çevre Konferansı, insanın çevre üzerindeki etkisini ve bunun ekonomik kalkınmayla nasıl ilişkili olduğunu tartışmak üzere 1972’de Stockholm’de düzenlendi. Bu toplantının ana hedeflerinden biri, dünya nüfusuna doğayı koruma konusunda ilham verecek ve rehberlik edecek ortak bir bakış açısı ve ortak ilkeler bulmaktı.

İnsani Gelişim Endeksi ve Sürdürülebilir Kalkınma [1980]

Gezegenin sınırları olduğu fikri yayıldıkça, kalkınmanın sadece ekonomik büyüme ile ilgili olmadığı fikriyle birlikte, İnsani Gelişim Endeksi‘nde (HDI) olduğu gibi entegre çözümler gelişmeye başladı. İnsani Gelişim Endeksi, günümüzde ülkelerin ekonomik ve sosyal başarılarını ölçen istatistiksel bir araçtır.

Bunun için sağlık, eğitim, finans, hareketlilik veya insan güvenliği gibi boyutlar ele alınır. BM Kalkınma Programı, her yıl, yıllık raporlarıyla birlikte yayınlanan HDI raporuna göre ülkeleri sıralıyor. Ülkelerin gelişmişlik düzeylerini izleyen indeks, periyodik olarak güncellenir.

HDI ve Ekolojik Ayak İzi – Sürdürülebilir Kalkınmanın Sağlanması

Toplumun en azından asgari HDI’ya gelmesi ve kişi başına düşen maksimum ekolojik ayak izinin altında yaşaması gerekir. Asgari HDI’nın üzerinde yaşamak, eğitim veya sağlık gibi insan ihtiyaçlarının karşılanmasını garanti eder.

Ekolojik ayak izi, dünyanın ekolojik kapasitesine göre kişi başına maksimum tüketim sınırını temsil eder. Altında yaşamak, gezegenin kendini yenileyebileceği için gelecek nesilleri tehlikeye atmaz. Asgari HDI’nın üzerinde ve kişi başına düşen azami ekolojik ayak izinin (insan nüfusu arttıkça azalan bir sayı) altında kalmayı başarabilseydik, sürdürülebilir bir gelecek için doğru yolda olurduk.

Brundtland Raporu ve Sürdürülebilir Kalkınma [1987]

Ortak geleceğimiz olarak da bilinen Brundtland Raporu, 1987’de sürdürülebilir kalkınma terimine en yaygın kabul edilen tanımını verdi. Yani, “insanın, gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılamasını engellemeksizin mevcut gelişmenin bugünün ihtiyaçlarını karşılamasını sağlama yeteneği” sürdürülebilir kalkınmanın yaygın olarak kabul edilen ilk tanımıydı.

Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu da sürdürülebilir kalkınmada kalkınmanın sınırlamaları olduğunu vurguladı. Örgüte göre, “biyosferin insan faaliyetlerinin etkilerini absorbe etme konusundaki sınırlılığı ile birlikte çevresel kaynaklar üzerindeki mevcut teknoloji ve sosyal organizasyon” sürdürülebilir kalkınmaya sınırlamalar getirmektedir.

İklim Değişikliği ve Sürdürülebilir Kalkınma [1988]

İklim değişikliğinin gezegen ve insan yaşamı üzerindeki etkileri konusundaki bilinç arttıkça, BM Kalkınma Programı ve Dünya Meteoroloji Örgütü tarafından Uluslararası İklim Değişikliği Paneli oluşturuldu. Amacı, insan faaliyetlerinin iklim değişikliği üzerindeki etkisi hakkında araştırma yapmak ve bilgi paylaşmak. Ayrıca iklim değişikliğiyle mücadelenin nedenlerini, sonuçlarını ve yöntemlerini araştırmayı da amaçlamaktadır.

CO2 ve metan, dünyanın ideal sıcaklığını korumasına yardımcı ve bildiğimiz şekliyle yaşamı garanti etmek için var olan gazlardır. Bununla birlikte, bu gazların aşırı üretimi, gezegenin sıcaklığında bir artışa yol açar. Bunun nedeni, dünyanın yaydığı ve uzaya gidecek olan ısının bir kısmının atmosferde hapsolmasıdır.

Üçlü Bilanço Sistemi ve Sürdürülebilir Kalkınma [1994]

Üçlü Bilanço Sistemi. Görsel kaynak: TÜRKONFED

Üçlü bilanço sistemi, sürdürülebilir kalkınmanın temellerinden biri olan önemli bir varsayımdır. İlk olarak bir sürdürülebilirlik danışmanlık firmasının kurucusu olan John Elkington tarafından kullanılmıştır.

Bu ifade, şirketlerin 3 farklı alt çizgiyi göz önünde bulundurmaları gerektiği anlamına gelir, yani sadece kâr ve zarar hesabı değil. Bu, kuruluşların değer zincirlerindeki operasyonların sosyal açıdan ne kadar sorumlu olduğunu da ölçmeleri gerektiği anlamına gelir.

Buna ek olarak, Elkington üçüncü bir hususu ekledi: Şirketlerin gezegen üzerindeki çevresel etkilerini de ölçmeleri gerekiyordu. Sonuç olarak fikir, iş dünyasının insanlar ve gezegen üzerindeki etkisine de dikkat etmesi gerektiğidir.

Milenyum Ekosistem Değerlendirmesi ve Sürdürülebilir Kalkınma [2001]

Milenyum Ekosistem Değerlendirmesi, 2001 yılında başlayan ve BM tarafından talep edilen 4 yıllık bir araştırmaydı. 1200’den fazla araştırmacı, ekosistemlerdeki değişikliklerin insan refahı üzerindeki sonuçlarını değerlendirmek için bir araya geldi. Ekosistemlerin korunmasını ve sürdürülebilir kullanımı iyileştirmek için gereken eylemde bilimsel temeli bulmak başka bir hedefti.

Araştırmanın ana bulguları şunlardı:

  • İnsanlar ekosistemleri her zamankinden daha hızlı ve geniş çapta değiştirdi. Bu, önemli ve büyük ölçüde geri döndürülemez bir biyolojik çeşitlilik kaybıyla sonuçlandı;
  • Ekosistemlerde meydana gelen değişiklikler insan refahını ve ekonomiyi iyileştirdi, ancak gezegene ve topluma zarar verdi. Yüksek oranda azalan sadece biyolojik çeşitlilik değildi. Yoksulluk aynı zamanda birçok toplumu da etkiliyordu ve iklim değişikliği doğrusal olmayan değişim riskini artırdı;
  • Ekosistemlerin bozulması muhtemelen 21. yüzyılda daha da kötüleşecek;
  • Ekosistemin bozulmasını engellemek ve artan talebi karşılamak için gereken değişiklikler hala mümkün. Bununla birlikte, kamu ve özel sektör geneli politikalarda önemli değişiklikler gerekecektir.

Günümüzde Sürdürülebilir Kalkınma

Bugünün sürdürülebilir kalkınma planı oldukça güçlü, ancak hala alınacak çok yol var. En son IPCC raporu, küresel ısınmayı 2ºC’nin altında tutmak ve yıkıcı etkilerini önlemek için CO2 emisyonlarının azaltılmasıyla ilgili değişikliklerin hızla gerçekleşmesi gerektiğini gösterdi.

Sürdürülebilirliğin farklı alanlarında farklı kitlelerle çalışan birçok uluslararası aktör var. Bu konuda farkındalık yaratmak ve gelişmesi için koşullar yaratmak için aynı amacı paylaşıyorlar. Ana oyunculardan biri, birden fazla kampanya üzerinde aktif olarak çalışan Birleşmiş Milletler‘dir.

İş tarafında, Dünya Sürdürülebilir Kalkınma İş Konseyi (WBCSD), üye şirketlerinin sürdürülebilir bir dünya yaratmak için iş geçişlerini hızlandırmalarına yardımcı olur. B-Corp hareketi, Rainforest Alliance, Fairtrade Foundation veya Bilinçli Kapitalizm Hareketi gibi gezegen için en iyi uygulamaları olan işletmeleri ödüllendiren bazı sertifikalar da vardır.

Aynı zamanda, Elen MacArthur Vakfı gibi kuruluşlar, döngüsel ekonomi hakkında toplulukların ve işletmelerin doğal kaynakları nasıl kullandıklarını sürdürülebilir kalkınmaya nasıl uyumlu hale getirebilecekleri konusunda rehberlik ederler. İşletmelerin faaliyetlerini tedarik zincirleri arasında uyumlu hale getirmek, kahve artıklarından mantar yetiştirmek gibi farklı ve ekolojik iş modellerinin gelişmesine de olanak sağlarlar.

NFT Hakkında Bilmeniz Gereken Her Şey

Reading Time: 2 minutes

NFT terimini muhtemelen son zamanlarda duymuşsunuzdur. Ama, belki neyle ilgili olduğunu çözememişsinizdir. Parayla ilgili bir olay mı yoksa lisansa benzer bir şey mi? İlk başta dışardan bakan birisine normal olarak karmaşık görünüyor. Bu yazıda NFT’nin ne olduğu, nasıl çalıştığı, neden tartışmalara neden olduğu ve nasıl satın alabileceğiniz dahil olmak üzere temel sorulara odaklanacağım.

NFT nedir?

NFT, bir kripto para birimi olan dijital varlıktır. NFT’ler, dijital veya reel dünyadaki varlıkların tokenize edilmiş versiyonlarıdır. Bir blok zinciri ağı içerisinde doğrulanabilir özgünlük ve sahiplik ispatı olarak işlev görürler. Ancak Bitcoin zincirindeki standart bir kriptonun aksine, bir NFT benzersizdir ve benzer şekilde takas edilemez.

Beeple’s Everydays

Peki bir NFT’yi sıradan bir kripto paradan daha özel yapan nedir? Birden fazla NFT türü vardır, bir dijital sanat parçası veya bir müzik dosyası biçimini alabilirler. Esasen, herhangi bir koleksiyoncu gibi, ancak duvarınıza asmak için tuval üzerine yağlı boya almak yerine bir JPEG dosyanız olur.

NFT Sistemi Nasıl İşler?

NFT’ler, Ethereum zincirinin bir parçasıdır. Bu nedenle içlerinde saklanan ekstra bilgiler içeren ayrı tokenlerdir. Bu ekstra bilgi, JPG, MP3, video, GIF veya başka bir biçimde sanat, müzik, video (vb.) olmasını sağlar. Değer taşıdıkları için, tıpkı diğer sanat türleri gibi alınıp satılabilirler ve tıpkı fiziksel sanatta olduğu gibi, değer büyük ölçüde piyasa ve talep ile belirlenir.

Bir NFT görüntüsünü sağ tıklayıp kaydederek sistemi hacklediğinizi de düşünmeyin. Bu sizi milyoner yapmaz çünkü indirdiğiniz dosya, onu Ethereum blok zincirinin bir parçası yapan bilgileri tutmaz.

Jack Dorsey Twitter’daki ilk tweeti

Twitter’ın kurucu ortağı Jack Dorsey, ilk tweet’ini 2.915.835,47 dolar’a satmıştı, yani tweetler bile değer taşıyor.

Bu dünyanın dışından ‘dijital ev’ son zamanlarda 500.000 dolar‘a satıldı. Torontolu sanatçı Krista Kim tarafından tasarlanan ‘Mars Evi’, dijital sanat pazarı SuperRare tarafından ‘dünyanın ilk dijital evi’ olarak tanımlandı.

Tokenlerini nereden satın alabilirim?

NFT’ler çeşitli platformlarda satın alınabilir ve hangisini seçeceğiniz, ne satın almak istediğinize bağlı. Satın aldığınız platforma özel bir cüzdana ihtiyacınız olacak ve bu cüzdanda kripto paranız olması gerekecek. Mesela Beeple’s Everydays’in satışı 69.3 milyon dolara mal oldu.

Pek çok NFT türünün yüksek talebi nedeniyle, bunlar genellikle ‘drop’ olarak bırakılır. Bu, düşüş başladığında hevesli alıcıların çılgınca koşması anlamına gelir, bu nedenle kayıt olmanız ve cüzdanınızı önceden doldurmanız gerekir.

Bazı NFT satışı yapan siteler:

Ayrıca, bu varlıklar oyuncular tarafından satın alınabilir ve satılabilir. İçeriğinde ise kılıç, skin veya avatar gibi oyunla ilgili varlıklar içerir.

Dünyayı Değiştiren 10 En Önemli Tesadüfi Buluş

Reading Time: 4 minutes

Bilimle ve teknoloji ilgilenen herkes bilir ki sonuca ulaşmak için dikkatlice planlanmış ve odaklanılmış deneyler gerekir. Gerçekten de öyle mi? Tüm bilimsel buluşlar %30 ila %50 oranla tesadüfi gerçekleştiğini öğrenince benim gibi şaşırabilirsiniz.

Fakat bu tesadüfi keşiflerde kaçırılmaması gereken bir nokta var. Bir kaza sonucu meydana gelmiş olabilirler, ancak bilim adamları ve araştırmacıların beklenmedik sonuçlara dikkat etmeleri ve önem göstermeleri sonucunda bulunmuşlardır.

Bilimde duyulabilecek en heyecan verici cümle, yeni keşifleri simgeleyen, “Eureka!” değil, “Ne kadar da tuhaf…” Isaac Asimov

En Büyük 12 Tesadüfi Keşif

1. 1827 – Kibrit

İngiliz kimyager John Walker, laboratuvarında farklı kimyasallar denemeyi severdi. Birbirleriyle nasıl tepki verdiklerini görebilmek için maddeleri karıştırırdı. Son karışımı, antimon sülfür ve potasyum klorat karışımıydı.

Bu, karıştırma çubuğunun ucunu kaplayan özellikle yapışkan bir karışımdı. Kazıyıp çıkarmaya çalışırken alevler içinde kaldı ve kimyacıyı şok etti. Dünyanın ilk kibritini icat etmişti. Bu icat sonrasında “John Walker’ın Sürtünme Işıkları” olarak pazarlandı.

2. 1878 – Sakarin

Rus kimyager Constantine Faglberg, Baltimore’daki prestijli John Hopkins Üniversitesi’nde çalışıyordu. Kömür katranının kimyasal özelliklerini analiz etmekle görevlendirildi.

Bir gün ellerini yıkamayı unuttu ve öğle yemeğinde tadı “çok tatlı” olduğunu fark ettiğinde bir ekmek yiyordu. Bundan kurtulmak için ağzını peçeteyle sildi ama peçete ekmekten daha tatlıydı. Şurup gibi tadı olan bir bardak su içti. Sonrasında üzerinde çalıştığı kömür katranı ile tatlı tadı arasındaki bağlantıyı kurdu. Yanlışlıkla sakarini keşfetmişti. Sakarin şekerden 300 – 400 kat daha tatlıdır.

3. 1886 – Coca Cola

Amerikalı biyokimyacı John Pemberton, Amerikan İç Savaşı’nda neredeyse ölümcül bir yara almıştı. Sürekli acı içindeydi ve morfine bağımlı hale geldi. Bağımlılığından kurtulmak için alternatif bir ağrı kesici icat etmeye çalışıyordu.

Coca yaprakları ve cola fıstığından oluşan bir şurup bağlantısı buldu. Şans eseri bir kazada, laboratuvar asistanı şurubu karbonatlı suyla karıştırdı ve Coca-Cola’nın ilk versiyonu doğdu. Bu baş ağrılarını iyileştirmedi ve Pemberton, basit şurubunun alkolsüz içecek endüstrisi üzerindeki etkisini görmeden öldü.

4. 1895 – X-ray

1895’te Alman fizikçi Wilhelm Roentgen, oda karanlıkken yakınındaki bir ekranda garip bir fosforlanma fark ettiğinde katot ışın tüpleriyle deneyler yapıyordu. Bu ışıltının deneyini bozmasını istemedi, bu yüzden ışınları tüplerden engellemeye çalıştı ama hiçbir şey işe yaramadı.

Sonra, elini tüpün üzerinden geçirdiğinde, ekranda kemiklerin belirdiğini gördü. Roentgen, modern röntgeni keşfetmişti.

5. 1896 – Radyoaktiflik

Bazen, kazara bir keşif için ideal koşulları yaratmak için gereken tek şey, biraz kötü hava koşullarıdır. Fransız bilim adamı Henri Becquerel, Roentgen’in yakın zamanda keşfettiği x-ışınlarını duymuştu. Becquerel, çalışmaları ilerletmek istedi. Uranyum kristallerinin güneş ışığını emebileceğine ve bir görüntü oluşturabileceğine inanıyordu.

Deneyler yaptı ve sonuç, kristallerin fotografik plakalarda güneşin plakalara ulaşıp ulaşamayacağını gösteren ana hatları gösterdi. Bunu kristallerin görüntüleri üretmek için güneşi emdiğinin kanıtı olarak varsaydı. Sonra hava bulutlu bir hal aldı, tabakları ve kristalleri karanlık bir çekmeceye kapattı. Döndüğünde, tabaklardaki görüntü oldukça netti. Becquerel, uranyumun radyoaktivite yaydığını tesadüfen keşfetmişti.

6. 1903 – Kırılmaz cam

Fransız bilim adamı Edouard Benedictus bütün gün selüloz nitrat bileşiği ile deneyler yapıyordu. Belki de yorgundu. Bileşik karışımını içeren şişeyi yanlışlıkla düşürdü.

Cam kırıldığında minicik parçalara ayrılmaması onu şaşırttı. Bunun yerine, orijinal şeklini korudu. Benedictus, karışımın şişenin içini kapladığına ve bir şekilde cam kırılmasının durdurulmasına yardımcı olduğuna inanıyordu. Kırılmaz camı icat etmişti.

7. 1928 – Penisilin

Muhtemelen tüm tesadüfi keşiflerin en ünlüsü penisilindir. 1928’de İskoç biyolog Alexander Fleming tatildeyken bir hafta boyunca tezgahta bir petri kabını açık bıraktı. Döndüğünde yeşil-mavi bir küfün büyüdüğünü fark etti. Küf, tabaktaki bakterileri yemişti.

Fleming yemeği çöpe atmış olsaydı, modern tıbbın öncüsü olan güçlü antibiyotik penisiline sahip olmayabilirdik.

8. 1945 – Mikrodalga

1945’te Amerikalı mühendis Percy Spencer bir radar şirketinde çalışıyordu. Radarlar, bir antenden uzaya elektromanyetik enerji ışını yayarak çalışır. Bu, bir alanı tarar ve bir nesneye çarparsa geri uyarı gönderir.

Spencer, yüksek enerji dalgalarını ateşleyebilecek bir magnetron tüp üzerinde çalışıyordu. Tüpün yanından geçerken cebindeki bir çikolatanın gizemli bir şekilde eridiğini fark etti. Bu merakını artırdı.

Tüpün yanına mısır koydu ve patlamaya başladı. İlk mikrodalga 150 cm yüksekliğinde olmasına rağmen, bu mikrodalga teknolojisinin başlangıcıydı. Bildiğimiz kompakt versiyonun piyasaya çıkması birkaç yıl daha alacaktı.

9. 1951 – Süper Yapıştırıcı

Amerikalı kimyager Harry Wesley Coover Jr. için sıradan bir gün gibi başladı ama üzerinde çalıştığı yeni bir madde pahalı bir merceği yok ettiğinde, işini kaybettiğini düşündü.

Maddenin ısıya dayanıklı olması ve jet uçakları için silah nişangahlarının lenslerini koruması gerekiyordu. Bunun yerine, uyguladığında lensleri birbirine yapıştırdı ve birbirinden ayrılamadılar. Süper yapıştırıcının ilk versiyonunu pazarlamak 7 yıl sürdü.

10. 1956 – Kalp Pili

Amerikalı mühendis ve mucit Wilson Greatbatch, elektronikle uğraşmayı severdi. Eşi Eleanor’un yardımıyla insan kalp atışlarını kaydeden yeni bir makine icat etmekle ilgileniyordu. Bu, hızlı veya düzensiz kalp atışları olan insanları teşhis etmesine yardımcı olacaktı.

Ancak makineyi yaparken yanlışlıkla yanlış parçayı yerleştirdi. Kayıt yapmak yerine, makine kendi başına bir elektrik atışı yaptı. Greatbatch az önce meydana gelen şeyin önemini anladı. Kalp pilini bulmuş oldu.

Dünya Ekonomik Forumu: Hangi Ülke Ne Dedi?

Reading Time: 2 minutes

2021 Davos Forumu, sürmekte olan salgının ortasında en özel ve zorlu edisyonunu düzenliyor. Bu nedenle, Dünya Ekonomik Forumu (WEF) 51’inci versiyonu iki aşamada gerçekleştirilecek: Sanal olarak Ocak ayında, fiziksel olarak Mayıs ayında. Zirve, siyasetçileri, işadamlarını, sosyal ve kültürel kuruluşların temsilcilerini, “The Great Reset” sloganıyla dünya için çok önemli bir zamanda bir araya getirecek.

Bazı ülkelerin devlet başkanları foruma katılım gösterirken, Türkiye gibi bazı ülkeler ise temsilcilerini gönderiyorlar. Bu devlet temsilcilerinin Dünya Ekonomik Forumu sırasında verdiği ifadeler bazen ülkelerinin pandemiden kaynaklanan sorunlara çözümlerini yansıtırken, bazıları ise kendilerini konumlandırıyor. 25-29 Ocak tarihleri arasında gerçekleşen ilk oturumdan bazı satır başları şu şekilde:

Çin-Avustralya ticaret ilişkisi bizim için çok önemli. Bu bir karşılıklı faydadır. Kaynaklarımız Çin’in ekonomik büyümesini desteklemeye yardımcı oldu ve bunu memnuniyetle karşılıyoruz.

Avustralya Hazine Bakanı Josh Frydenberg

Hiçbir küresel sorun tek bir ülke tarafından tek başına çözülemez.

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping

Umudumuz, 2021’in iki aşama için de toparlanma yılı olması ve birinci aşama, hala çok yüksek düzeyde belirsizlikle boğuşuyor.

Avrupa Merkez Bankası Başkanı Christine Lagarde

Bir yıl önce, ikili görüşmelerim esas olarak şu soru etrafında dönüyordu: ABD hükümeti, Avrupalı otomobil üreticilerine cezai tarifeler uygular mı? Bugün, bir yıl sonra, demokrasinin son dört yılda kalıcı olarak zarar görmüş olabileceğinden endişe ediyoruz.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen

Salgının dünya çapında sona ermesi, aşıların yaygınlaştırılması konusunda hiçbir ülkenin geride kalmadan daha fazla işbirliğini gerektirecek.

Güney Afrika Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa

Uluslararası kuruluşlar zayıflıyor, bölgesel çatışmalar çoğalıyor, küresel güvenlik sistemi aşınmaya uğruyor.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin

Hindistan, COVID aşılarını dünyanın birçok ülkesine göndererek ve aşı altyapısı oluşturmalarına yardımcı olarak diğer ülke vatandaşlarının hayatlarını kurtarıyor.

Hindistan Başbakanı Narendra Modi

Yeni ABD yönetiminin, ulusal güvenlik kanunu söz konusu olduğunda bize adil bir duruşma sunacağını umuyorum.

Hong Kong lideri Carrie Lam

Çin’i bir tehdit olarak görürseniz, bu çok büyük bir sorun olacak çünkü o zaman bir tehdit oluşturuyorsunuz ve bu mücadele uzun süre devam edecek. Çin, Sovyetler Birliği gibi çökmeyecek.

Singapur Başbakanı Lee Hsien Loong

Silahlanma yarışındayız, ancak bu bir silahlanma yarışı değil, aşılama ve mutasyon arasında bir yarış.

İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu

Dünyaya umut ve cesaret getiren Olimpik Oyunları ve COVID-19’un ele geçirdiği insanlığa bir tanıklık sunmaya kararlıyız.

Japonya Başbakanı Suga Yoshihide